Zühre KURT

Jason Stopa, eserlerinde analoğun ve dijitalin iç içe geçtiği çağdaş bir dil kullanarak, renk, ışık ve mekân arasındaki ilişkiyi sorgulayan işler üreti­yor. Sanatçının üretim süreci, büyük fır­ça darbeleri ve şeffaf katmanlar kullana­rak tuval üzerine uygulanan yağlı boya ile şekilleniyor.

Bu, izleyicilerin dijital gö­rüntülere kıyasla resmin fiziksel varlığı­nı ve önemini ve maddiliğini tanımasını sağlar. Böylelikle izleyici, yalnızca dijital bir yaratım değil, aynı zamanda resmin fiziksel varlığını ve önemini fark ediyor. Ayrıca kullandığı çarpıcı, parlak ve can­lı renk paleti ise Henri Matisse’den, Bob Thomson’a ve Stanley Whitney’e uzanan sanatsal bir soy ağacından geliyor.

Sevil Dolmacı İstanbul, sanat tutkun­larını Jason Stopa’nın, İçsel Anıt sergi­siyle sanatçının iç dünyasını, renkli üto­pik mekanlarını keşfetmeye davet ediyor. Villa İpranosyan’da, 1 Mart’a kadar süre­cek sergide yer alan eserler, izleyiciyi sü­rekli olarak soru sormaya, gördüğünü ve algıladığını yeniden ve yeniden düşün­meye itiyor. Stopa, Türkiye’deki sergisi ile ilgili sorularımızı yanıtladı:

Türkiye’deki serginin içeriği ile il­gili bilgi alabilir miyiz?

Bu eserlerin tamamında genellikle tu­vali iki veya üçe bölen bir yapılandırma ilkesi olarak ızgara kullandım. Çoğu ese­rimde simetri öne çıkıyor ancak serinin sonuna doğru, simetriden uzaklaşarak daha karmaşık ve irrasyonel hissettiren eserler ortaya çıkarmaya başladım. İlha­mımı arma tasarımlarından, modernist mimariden, Antik Yunan vazolarından ve seramik karolardan alıyorum. Resim­de bildiklerimin sınırlarını sürekli zor­luyorum.

“İlgilendiğim meseleler toplumsal”

Serginin adı neden İçsel Anıt?

Bu başlık bir tür çelişki içeriyor. Anıt­lar kamusal ve görünür alanlara yerleş­tirilir. İç mekanlar ise elbette özeldir. Sa­natçı olmak, bu iki uç arasında bir denge kurmayı gerektirir. Atölyemde çalışırken karşılaştığım gerilimler, duygular ve al­gılar olarak ortaya çıkar. En çok ilgilen­diğim meseleler toplumsaldır; mimari, dekoratif objeler ve kalıntılar, paylaşı­lan değerlerin göstergeleridir.

Sanırım, karşı karşıya olduğumuz şey harabeler: Kaybolmuş ya da zamanla, özellikle ik­lim değişikliği çağında, kaybolacak kül­türlerden geriye kalanlar. Soyutlama ise gerilim ve form arasında bu tür bir çevi­ri için oldukça uygundur. Resimlerimin çok katmanlı olmasını istiyorum; işçi­lik, renk ve yüzey, bir tür rahatlık, zarafet, rastlantısallık, kararsızlık ve kararlılık hissini ortaya çıkarmalı. Eğer sanatçının içsel ve dışsal gerilimlerinin bir açıkla­ması değilse nedir ki soyutlama?

Sergi için “No-stop city” projesin­den ilham alındığı belirtiliyor. Bu proje nedir?

Geçen yıl tesadüfen No-Stop City ile karşılaştım. Modernist sanat ve mimar­lıkta yer alan ütopik dürtüler beni büyü­lüyor. No-Stop City’nin kurucuları olan Archizoom’un beni etkileyen yanı, şehrin sürekli genişleyen bir ızgara ve sonsuz bir ufuk üzerine inşa edilmiş olması. Bu şe­hir hiçbir zaman gerçekleşmedi; bir ma­ket olarak kaldı.

Ütopik projeler genellik­le başarısız olur ya da otoriter bir yapıya dönüşür. Resimlerim ızgara üzerine ku­rulu, genişleyen bir mekanı ima ediyor, ancak izleyici yalnızca kısmi bir görüşe tanık oluyor. Archizoom, mimarlığı bir özgürleşme aracı olarak görüyordu, an­cak kendi mantıklarını bir doz ironiyle tersine çevirdiler. Sanattaki bu inanç ile şüphe arasındaki orta nokta, benim çalış­malarımın da özünde yer alıyor.

“Ailem sanata pek ilgi göstermezdi”

Resim yapmaya genç yaşta başladım. Massachusetts’te büyüdüm. Ailem sanata pek ilgi göstermezdi; değerleri oldukça muhafazakârdı ve banliyö hayatını tercih ediyorlardı. Yüksek öğrenim teşvik edilmezdi; sanırım ailem, mütevazı bir iş bulmamı tercih ederdi ama bu bana göre değildi. Üniversitede kendimi şiir, düzyazı, görsel sanat ve felsefenin içine bıraktım.

Bu deneyimler her şeyi değiştirdi. 17 yıl önce New York’a güzel sanatlar yüksek lisansı yapmak için taşındım ve o dönemde New York’ta soyutlama üzerine derin bir tartışma yaşanıyordu. Lisansüstü eğitimden sonra, sanat dergileri için yazılar yazmaya ve arkadaşlarımın eserlerinden oluşan küçük grup sergileri düzenledim.

Bu, bir topluluk inşa etmenin bir yoluydu. Birkaç yıl sonra Pratt, SVA, RISD ve diğer okullarda ders vermeye başladım. Kısa süre sonra daha büyük galerilerde sergiler açmaya başladım. Eğitim, benim pratiğimin bir parçası ve önemli. Öğrencilerimden ve meslektaşlarımdan sürekli bir şeyler öğreniyorum.

Kaynak URL