Hamide HANGÜL

Türkiye İş Bankası Yöne­tim Kurulu Başkanı Ad­nan Bali, Türkiye’nin 2030-2050 yılları arasında çok hızla yaşlanacağına işaret ede­rek, ülke olarak yaşlanma­dan zenginleşmek gerektiği­ni, 2030’a kadar 20 bin doların üzerinde bir gelirin mutlaka elde edilmesi gerektiğinin altını çiz­di. Kütahya Porselen’in “Yükse­len Yıldızlar” ödül törenine ko­nuk olan Adnan Bali, tören önce­si katılımcılara hitaben yaptığı konuşmasında tecrübelerini an­latarak, gençlere de tavsiyelerde bulundu. Türkiye’nin jeostrate­jik konumuyla 3-4 saatlik uçuş diliminde, etrafında 1,3 milyar nüfus, 30 trilyon dolar gayrisa­fi yurtiçi hasıla (GSYİH) gelir ve 10 trilyon dolardan fazla tica­ret hacmine sahip bir pazarın en kıymetli yerinde bulunduğuna işaret eden Bali, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani pazarın en kıy­metli yerinde dükkanımız var.

Kendi trafiği yetiyor. O nedenle bu ülkeye hiçbir şey olmaz. Ener­jinin, bilginin, fiziki üretimin ve bunlarla bitişik finansın merke­zi olabilecektir. 120 ülkenin üze­rinde, 340’ın üzerinde destinas­yonu olan THY, bunun en önemli örneğidir. İşlerimiz açısından, bu umutla geleceği bakmalıyız. Bununla birlikte 2030-2050 ara­sında çok hızlı yaşlanacak bir ül­keyiz. Ondan evvel zenginleşme­liyiz. Zengin olmadan yaşlanır­sak eğer, felaket senaryosu olur. 20 bin doların üzerinde bir geli­ri bu ülke, 2030’a kadar mutla­ka ama mutlaka elde etmelidir. O hukuk, demokrasi, refah getirir.”

“Plazalarda excellere gömülerek başarılı olunmaz”

Kendisinin 1986 yılında OD­TÜ Ekonomi Bölümünden me­zun olduğunu, İş Bankası’nda şimdiki adıyla Hazine Müdür­lüğü, daha sonra Şişli ve Gala­ta şube müdürlüklerinde görev aldığına işaret eden Bali, “Ana­dolu’nun bir çok yerinde firma­ları yerinde tanıdım. İlk genel müdür olduğunda önüme gelen kredi dosyalarının en az yüzde 60-70’inin, üretimlerini gördü­ğüm, sahiplerini, sermayedar­larını ve profesyonellerini tanı­dığım dosyalardı bunlar. Çünkü mutfağına hakim olamadığımız bir işi yönetemezsiniz. Onun için kulelerde, plazalarda Ex­cellere gömülerek, şimdi yapay zeka, chatGPT ile vesaire çöze­mezsiniz bu işleri. İnsana do­kunmayan rakamlara dokuna­maz. Sahadan kopuk bir iş insa­nı, yönetici asla ve asla başarılı olamaz. Konformist bir görüntü verip, onu da güya kamufle etti­ğinizi sanırsanız çalışkan insan­ları kaybedersiniz. Çalışmaya niyeti olmayanlar da meşrulaşır­lar. O nedenle örnek olmak, onu da samimiyetle yapmalısınız” ifadelerini kullandı.

“Fark beklentisi olanların ‘hayat fark’ vurması lazım”

İş Bankası’nın ayırt edici ka­rakteristiklerinden birinin de kurumsallık ve devamlılık ol­duğunun altını çizen Adnan Ba­li, “Her bir konumumuz için bi­rinden birini seçmeye kıyama­yacağınız kadar kıymetli en az üç adayımız var” dedi. Bali, bir işin hangi yüzdeyle nasıl gittiği­ni de kayıt altına aldıklarını söy­ledi. Başarıda ise “dozunda” bir mahcubiyet duygusu olması ge­rektiğini düşündüğünü dile ge­tiren Adnan Bali, sözlerini şöy­le sürdürdü: “O olmazsa bir işi farklı yapma gayreti de olmaz. ‘Öyle de olur böyle de olur’ vardır zihninde. Halbuki mahcubiyet duygusu çok kıymetlidir. İkinci sıradanlığa razı olamama.

Çan eğrisinin ortasında kümelenen bir çoğunluk vardır, ‘birbirinden ayırt edilemezler çoğunluğu’ de­rim ben oraya. Peki bir birinden ayırt edilemezler çoğunluğunda yer alıp, hayattan nasıl bir fark beklentisine sahip olunur? Ha­yatta fark bir beklenti olan ki­şini, hayata bir fark vurması la­zım. Onun için de ayrıca çalışa­cak, sıradanlığa razı olmayacak. Eşleniklerinden fark duyuyor­san da kimseden bir şeyi talep etmen gerekmeyecek zaten. Ben hep böyle baktım, hedef değil sü­reç odaklıyım. Çalışmak, çok ça­lışmak, üşenmemek ve ertele­memek. Ben tembelliği kovma disiplini diyorum buna.”

“Şimdiki nesil çok aceleci hemen ve zahmetsiz istiyor”

Şu anda X, Y, Z kuşağı diye an­latılan nesilde, her şeyi hemen ve zahmetsizce isteme, çabuk sonuç alma eğilimi, gördüğü­nü dile getiren Bali, kıvrak ze­kalarına da çok güvendiklerini belirtti. Bir iş görüşmesine de değinen Bali, şöyle anlattı: “Bir genç, mülakatta en kısa ne ka­dar sürede genel müdür yar­dımcısı olunur?” Diye sordu. Bankaya girmemiş, kendisin­den önce girenler ve sonra gi­receklere dair hiçbir fikri yok, ancak 20 bin kişinin üzerinde çalışanın olduğu bir kurumda, 9 yıl ya da daha kısa sürede ilk 10’a girmeyi hedefliyor. Böyle

 bir aceleci durum var. Ben bi­raz ebeveynler, öğretmenler, öğrenci değil veli odaklı okullar sayesinde böyle ders çalışma­dan yüksek puan almayı kendi hakları gören bir jenerasyon ya­rattığımızı düşünüyorum. Ben hayatın, zekilerden ziyade di­siplinli olanları ödüllendirdiği­ni düşünüyorum.” Bali, bir ha­yat prensibi olarak, izaha muh­taç olanı yapmamak diye bir prensibi olduğunu belirterek, gençlere, “Çünkü izah etme­yi gerektiren her şey mutlaka bir mayınlı arazi. Bir riskli ala­na işaret ediyor. Ancak bir şeyi yapmaman izah gerektiriyorsa onu yap” önerisinde bulundu.

“Gideri ve geliri muğlak işlere girmeyin”

Aile anayasasının son derece kıymetli olduğunu dile getiren Bali, muhataplarla parasal ko­nulardaki detayların açıkça za­mana bırakmadan konuşmanın çok kıymetli olduğunu dile ge­tirerek, “Onun için herkesin en açık şekilde netleşmesi gerekir. Adı konmamış gizli alacaklar, gizli borçlanmalar zihinlerde yaratılmamalı. İş hayatında ku­rumsallığın, sürdürülebilirliğin en önemli aşaması budur ben­ce. Gideri mutlak, geliri muğlak işlere girmeyin. Çünkü mutla­ka ihtimaller sizin aleyhinize çalışacaktır. Hayatta majör ha­ta yapmayacaksınız, iki, aynı ha­tayı bir daha yapmayacaksınız” önerisinde bulundu.

Vatandaşın sicili bozuluyor, iş insanı gezmeyi sürdürüyor

Adnan Bali, iş dünyasında taahhütlere, yükümlülüklere bağlı olunması gerektiğinin altını çizdi. Bali, sözlerini şöyle sürdürdü: “Mesela iş dünyasında görüyorum, borçlarını şirketler üzerinden ödemeyenler işadamı olarak gezmeye devam edebiliyorlar. Şahısların servetlerine, ailelerin servetlerine hiçbir şey olmuyor. Ancak bir vatandaşın üç kuruşluk kredi kartı borcunu ödeyemediğinde sicili bozuluyor da sizinki niye bozulmuyor?

Ben bir ortaokul çocuğuydum babamın bir hatır senedinin yanlışlıkla protesto olması nedeniyle nasıl gözyaşı döktüğünü biliyorum. Hele üçüncü, dördüncü jenerasyonlara baktığınızda, tamamen iş adamcılığı, yani iş adamlığı değil… Mesai yok, sahayla, çalışanla, paydaşlarla temas yok, şuraya (yakaya) renkli mendilini takacak, ilgili ilgisiz platformlarda bulunacak, iş adamlığı bu. Bugün bunun geleceğe dönük değer yaratmaya devam edebileceğini asla düşünmüyorum. Hukuk, liyakat, adalet, eşitlik, ehliyet deniyor, ancak ilkeler bütünlüğünü söylemek değil, hayatımıza geçirmek ve uygulamak önemli.”

Kaynak URL