Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Bu kapsamda düzenlenen şenlikler ve etkinlikler her ne kadar çocukları şen-şakrak gösteriyor olsa da aslında günümüz çocuklarının bir derdi var; eko-anksiyete. Çünkü artık çocuklar, iklim değişikliği nedeniyle umutsuz.
Olumsuz etkileriyle giderek daha fazla karşı karşıya kaldığımız iklim değişikliği karşısında çocuklar, yetişkinlere kıyasla daha kırılgan. Son yıllarda giderek daha sık söz edilen bir olumsuz etki ise ‘‘eko-anksiyete’’, yani gezegenin geleceği düşünüldüğünde verilen duygusal tepkiler. Gezegenin tehlikede olduğu bir dönemde büyüyen çocuklar, gelecekten umutlu olmadıklarını giderek daha fazla dile getiriyorlar. Uzmanlar, ebeveynlere, iklim değişikliğini tartışmaktan kaçınmanın çare olmayacağı uyarısında bulunuyor.
2024 yılında yayınlanan bir çalışmaya göre, çocukların duygularını ifade edebilmeleri ve irdelemeleri için alan açmak, çocukların ruh sağlığı açısından oldukça önemli. 2020 yılından sonra doğan çocuklar, 1960 doğumlulara kıyasla, iki ila yedi kat daha fazla aşırı hava olayına maruz kalacaklar.
2024 tarihli çalışmanın yazarları arasında yer alan, Bishop’s Üniversitesi (Kanada) Psikoloji Bölümü’nden Dr. Catherine Malboeuf-Hurtubise’in gözlemlerine göre, eko-anksiyete konusunda çocuklarla yapılabilecek çalışmalara ilişkin literatür ‘‘radikal umut’’ teması üzerinde yoğunlaşsa da, çocuklar umuttan bahsetmek istemiyor.
Çalışmaya ilişkin konuşan Dr. Catherine Malboeuf-Hurtubise, ‘‘Çocuklarla umut hakkında konuşmaya çalıştığımızda sert tepkiler aldık. ‘Umut hakkında konuşmak istemiyorum,’ diyorlardı. Bu durum, umuttan söz edemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Fakat umut hakkında konuşmaya başlamadan önce, çocuklardaki bu umutsuzluğu anlamamız, irdelememiz gerekiyor. Bu gibi hassas konuların ele alınabilmesi için öncelikle okulların ve yetişkinlerin ikna edilmesi gerekiyor” dedi.
‘‘Çocukların varoluşsal sorunları, onları göz ardı ettiğimizde ortadan kaybolmayacak,’’ diyen Malboeuf-Hurtubise, “Ebeveynlerin yapabileceği en iyi şey, çocuklarına, kendileriyle konuşabilmeleri için alan açmak. Yalnızca duygularının kabul edildiğini, duygularını paylaştığı yetişkinin paniklemediğini görmesi bile bir çocuk için gerçekten önemli bir mesaj” diye konuştu.
Çocuklar, umut değil umutsuzluk hakkında konuşmak istiyor
Araştırmaya yaklaşık beş yıl önce başladıklarını ve ‘umutsuzluk’ temasının öne çıktığını oldukça hızlı bir şekilde gözlemlediklerini belirten Dr. Catherine Malboeuf-Hurtubise, “Bu, planladığımız bir şey değildi. Araştırmalarımız hem Kanada’da hem de Birleşik Krallık’ta devam ediyordu ve hangi aktiviteleri yaparsak yapalım, çocukların bu umutsuzluk fikrini sürekli dile getirdiğini gözlemledik. Bu beklenmedik bir durumdu çünkü mevcut literatür, bizim yaptığımız gibi müdahaleleri ‘radikal umut’ temasına dayandırıyordu.
Biz de buna dayanarak, umut teması etrafında bir müdahale tasarlamıştık. Fakat çocuklarla umut hakkında konuşmaya çalıştığımızda sert tepkiler aldık. ‘Umut hakkında konuşmak istemiyorum,’ diyorlardı. ‘Umut hakkında konuştuğunuzu duymak istemiyorum. Umutsuzluk hakkında konuşmak istiyorum çünkü ben, bunu yaşıyorum.’ Bu, bizim için çok şaşırtıcıydı” dedi.
Yetişkinler de duygularını irdelemeli
Bir başkasının duygularına alan açabilme becerisinin, aslında kendi duygularını keşfetmekle başladığını söyleyen Dr. Catherine Malboeuf-Hurtubise, “Çocuklarının söylediklerini duymaktan korkan birçok yetişkinin, iklim değişikliğiyle ilgili bastırdığı ya da inkâr ettiği yoğun duyguları olabilir. Nitekim bu duygularla yüzleşmek bazen acı verici olabiliyor. Ama bu içsel çalışmayı önce kendiniz için yaptığınızda, bir çocuğun yoğun duygular göstermesi sizi şaşırtmaz. Çünkü siz de böyle hissetmişsinizdir. Bence bu tür bir tür ön koşul. İnsan önce kendisiyle yüzleşmeli ve biraz düşünmeli” önerisinde bulundu.
İklim değişikliğini konuşmaktan kaçınmak çare değil
İklim değişikliği hakkında konuşmaktan kaçınmanın ise çare olmadığını belirten Dr. Catherine Malboeuf- Hurtubise “Onlarla bu konuyu hiç konuşmamak veya – fazlasıyla farkında olsalar da – öyle olmadıklarını varsaymak, kaygılarını daha da artırıyor. En doğrusu, bu konuyu açıkça konuşmak ve ardından şu mesajı net bir şekilde vermek: ‘Hiçbir bireysel eylem, tek başına iklim krizini çözemez. Bunun için kolektif harekete ihtiyaç var” diye konuştu.