Recep ŞENYURT
Ocak ve Şubat aylarında gerçekleştirilen YEKA RES-2024 ve YEKA GES-2024 yarışmaları, enerji sektöründeki yatırım iştahını bir kez daha ortaya koydu. YEKA RES-2024 ihalelerinde toplam 1.200 MW kapasite için 40 firma yarıştı. Teklifler, 3,50 dolar cent/kWh seviyesinde şekillenirken, katkı payları 60.000 ila 148.000 dolar/MW arasında değişti. YEKA GES-2024 yarışmalarında ise 800 MW kapasite için 67 firmadan 146 teklif alındı.
Teklifler 3,25 dolar cent/kWh seviyesinde gerçekleşti ve katkı payları 67.000 ila 270.000 dolar/MW arasında değişti. Enerji Yatırımcıları Derneği (GÜYAD) Başkanı Cem Özkök, bu ihalelerin Türkiye Hazinesi’ne yaklaşık 250 milyon dolar kazandıracağını ve 2 milyar doların üzerinde yatırımın önünü açacağını ifade etti. Ancak, sabit fiyatlı uzun dönemli sözleşmelerin artan işletme maliyetleri nedeniyle yatırımcılar üzerinde risk oluşturduğunu vurguladı. Özkök, sözleşmelere fiyat güncelleme formülleri (eskalasyon) eklenmesi ya da sürelerin daha makul seviyelere çekilmesi gerektiğini söyledi.
“Teknoloji geliştirme potansiyelimiz yüksek”
2025 yılında enerji depolama projeleri sektörün en önemli gündem maddesi olmaya devam ediyor. Özkök, Türkiye’nin stratejik konumu ve yatırımcı profiliyle yalnızca enerji üretiminde değil, teknoloji geliştirme ve ihracat kabiliyeti açısından da büyük bir potansiyele sahip olduğunu belirtirken, bürokratik gecikmeler ve belirsizliklerin sektörü yavaşlattığına işaret etti. “Daha hızlı karar alma mekanizmaları artık ertelenemez bir gereklilik” diyen Özkök, ikincil mevzuatla açıkta kalan konuların çözülmesi gerektiğini aktardı. Toplayıcılık faaliyetinin de 2025’te sıkça tartışıldığını belirten Özkök, bu alandaki düzenlemelerin olumlu olduğunu, ancak daha fazla netlik gerektiğine vurgu yaptı.
Yapısal engellere çözüm önerileri sundu
Özkök, enerji yatırımlarının önündeki yapısal engellere de dikkat çekti. Kamulaştırma kararlarına rağmen tapu işlemlerinin tamamlanamaması, yapı ruhsatlarının verilememesi ve projelerin tıkanması gibi sorunların çözülmesi gerektiğini belirtti. Lisanssız üretimde “sayaç arkası” olarak bilinen 5.01J modelinin önündeki zihinsel bariyerlerin kaldırılması için düzenlemelerin hızla yürürlüğe girmesi gerektiğini anlattı.
“Mera” vasfını fiilen yitirmiş arazilerin yatırım için kullanılamaması da önemli bir engel. Özkök, bu alanların yerinde tespitle yeniden sınıflandırılması ve yatırımcının başvuru sırasındaki yasal duruma güvenerek yaptığı planların korunması gerektiğini ifade ederek, aksi takdirde yatırımcıların mağduriyet yaşadığını belirtti.
Büyük ölçekli projeler için esneklik talebi
Büyük ölçekli projelerde daha esnek bir takvim ve uygulama modeli gerektiğini savunan Özkök, kısmi lisans veya aşamalı lisans gibi çözümlerle projelerin kamu prosedürleri nedeniyle tıkanan bölümlerinin sonraya bırakılarak tamamlanan kısımlarının devreye alınabileceğini önerdi. Bu yaklaşımın yatırımların hızlanmasına katkı sağlayacağını belirten Özkök, 2025’in dinamiklerini doğru okumanın yalnızca büyüme hedefleri koymakla değil, uygulama bütünlüğüyle mümkün olduğunu söyledi.
“Bakanlığın ‘Süper İzin Modeli’ yapısal bir dönüşüm adımıdır”
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2025 hedefleri, güneş enerjisi santrallerinde (GES) 22.600 MW, rüzgâr enerjisi santrallerinde (RES) 14.800 MW ve hidroelektrik santrallerinde (HES) 32.395 MW kurulu güce ulaşmayı içeriyor. Bu hedeflerle yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payının yüzde 47,8’e çıkarılması planlanıyor. Özkök, güneş enerjisinin bu büyümenin lokomotifi olduğunu, ancak kapasite tahsisi ve lisanslama süreçlerinde sıkışmalar yaşandığını belirtti. Özellikle organize sanayi bölgelerindeki (OSB) kapasite sorunları ve sanayicilerin lisanssız üretimdeki sınırlamalar, yatırım kabiliyetini zorluyor.
Bakanlığın “Süper İzin” politikasını yapısal bir dönüşüm adımı olarak değerlendiren Özkök, bu modelin başarısının etkin koordinasyon, merkezi izin süreçleri ve idari uyumla mümkün olduğunu aktardı. Farklı kurumlar ve yerel yönetimler arasındaki uygulama farklılıklarının ve mükerrer onay mekanizmalarının yatırımcıyı zorladığını ifade eden Özkök, örneğin, teknik olarak tamamlanan projelerin KATBİS gibi platformlarda tekrar onaya tabi tutulmasının zaman ve kaynak israfına yol açtığını belirtti.
Kuraklık nedeniyle HES’lerin üretim performansındaki düşüşün, iklim değişikliğinin somut bir sonucu olduğunu belirten Özkök, bu santrallerin sürdürülebilirliği için hibrit sistemlerin önünün açılmasını ve yükümlülüklerin güncellenmesini önerdi. Sabit iletim bedellerinin düşük üretim kapasitesine rağmen uygulanmasının adaletsizlik yarattığını ve yatırım motivasyonunu zayıflattığını ekledi.