ANALİZ – ABD'nin İsrail'e desteğinde teopolitik arka plan

İstanbul

İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nden Aslı Nur Düzgün, ABD’nin İsrail’e koşulsuz desteğinin teopolitik arka planını AA Analiz için kaleme aldı.

***

Mayıs sonunda eli kanlı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Senato ve Temsilciler Meclisi ortak oturumunda konuşma yapmak üzere Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kongresi’ne davet edildi. Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti yöneticileri tarafından yapılan davette soykırıma rağmen İsrail’e koşulsuz desteğini sunan ABD’nin bu konudaki politik konsensüsü gözler önüne serildi. Daha önce Eski ABD Başkanı Barack Obama 2014’te bu konsensüsü şöyle dile getirmişti: “Şunu söyleyebilirim, ABD’nin İsrail’in güvenliğine olan bağlılığı dönemsel politika farklılıklarına tabi değildir. Bu, kaya gibi sağlam bir bağlılıktır. Bence Amerikalıların İsrail’e duyduğu sevgi, halkımızın hissettiği bağ ve insanların İsrail’e verdiği iki partili destek bundan etkilenmeyecektir.” [1]

Elbette iki parti arasındaki uzlaşmada Amerikan kamuoyunu ve siyasetini İsrail’e destek sağlamaya yönlendirmek amacıyla Siyonist zihniyetle birleşen lobilerin payı oldukça büyük. Bunu gösteren bir diğer bulgu da davet mektubunun altında imzaları bulunan Bapdist Evanjelik Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın ve Siyonist Yahudi Senato Çoğunluk Lideri Chuck Schumer’in Siyonizme bağlılıklarıdır.

Batılı, beyaz Protestanların bencil, apokaliptik ve milliyetçi hedefleri için araçsallaştırılan Yahudiler, Hristiyan Siyonizmi’nin örtülü antisemitizminin odağındadır.

Geçtiğimiz haftalarda İsrail’in bağımsızlık günü etkinliğinde İsrail’i “…binlerce yıl önce İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a verilen vaatlerin gerçekleşmesi” olarak tanımlayan Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, “Theodor Herzl sayesinde Siyonist rüyanın gerçeğe dönüştüğünü” dile getirdi. Daha önceki konuşmalarında Tanrı’nın kendisini “yeni Musa” olmaya hazırladığını iddia eden Johnson, “Kızıldeniz anına” yaklaşıldığını ifade ederken Schumer ise İsrail’i eleştiren herkesi antisemitist olmakla itham etti. Ancak Johnson veya Schumer Amerikan siyasetinde Siyonizm’in tek temsilcileri değil.

Temsilciler Meclisi ve Senato’dan oluşan 535 kişilik Amerikan Kongresi’nin 303’ü kendisini Protestan olarak tanımlarken, 107’si ise Evanjelik olarak tanımlıyor. [2] Diğer yandan Amerikan Kongresi’nde Siyonizm sadece Evanjelik Protestanlar tarafından temsil edilen bir ideoloji değil. Zira “Eğer bir İsrail olmasaydı bir tane (İsrail) icat etmek zorunda kalabilirdik.” sözlerinin sahibi ABD Başkanı Joe Biden gibi Katoliklerin de Siyonist oldukları aşikar. Peki, ABD’de yüzde 25’in üzerinde taban gücüne sahip Hristiyan Siyonizmi hangi teolojik anlatılara dayanıyor?

ABD’nin koşulsuz İsrail desteğinin teopolitik zemini

İsrailoğulları’nın Mısır’dan “vaat edilmiş topraklara” göçüyle özdeşleştirilen kurucu anlatılarla inşa edilen ABD’de, kuruluşundan bugüne İsrailoğulları’na atfedilen değer hiç değişmedi. Özellikle, Protestan Evanjelikler’in Kitab-ı Mukaddes’inde yer alan kıyamet kehanetlerine olan yerleşik inanç, bugün ABD’deki Hristiyan siyonizminin altında yatan sebeptir.

Bu kıyamet anlatısına göre Tanrı İsa Peygamberin dünyaya ikinci gelişini İsrailoğulları’nın “vadedilmiş topraklara” yerleşmelerine bağlıyor. “Rab Yeremya’ya şöyle seslendi… ‘Sana bildirdiğim bütün sözleri bir kitaba yaz. İşte halkım İsrail’i ve Yahuda’yı eski durumlarına kavuşturacağım günler yaklaşıyor… Onları atalarına verdiğim topraklara geri getireceğim, orayı yurt edinecekler.’” [3] Eski Ahit anlatılarına göre Yahudilerin bu topraklara dönüşünü sağlayanlar ise kutsanacak seçilmişlerdir: “Seni büyük bir ulus yapacağım, seni kutsayanları kutsayacağım. Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki halkların hepsi senin aracılığınla kutsanacak.” [4]

Dolayısıyla, İsrailoğullarını merkeze alan kıyamet kehanetlerinin gerçekleştiğine inanan, bu kehanetlerin yardımcısı olmaya kendilerini adayan Amerikalı Evanjeliklerin, fundamentalistlerin, Yahudilerin bir kısmı, diğer Hristiyan Siyonistler, Hristiyan sağ ve bunların oluşturduğu lobiler ABD’nin İsrail’e koşulsuz desteğinin arkasındaki teopolitik hedefleri temsil eden gruplardır.

Kıyametin Orta Doğu’da başlayacak Armageddon adlı bir savaşla geleceğine inanan bu gruplar tarihselci yorum geleneğiyle kıyamet alametlerini bugünkü koşullara uyarlıyor. Daha önce bu alametlerin çıktığına inandıkları 1948 İsrail’in kuruluşu, 1967 Savaşı ve 11 Eylül gibi tarihler Hristiyan Siyonistlerin hem inançlarını hem de çabalarını artırdı. Dolayısıyla Batılı, beyaz, ve Protestanların bencil, apokaliptik ve milliyetçi hedefleri için araçsallaştırılan Yahudiler, Hristiyan Siyonizmi içerisindeki örtülü antisemitizminin odağındadır. Zira, kıyamet anlatısına göre İsa Peygamber geldikten sonra Hristiyanlığı kabul etmeyen Yahudiler senaryonun dışına itiliyor.

Tanrı’nın kıyamet planının yürütücüsü olduğuna inanan ve bu minvalde Amerikan siyasetini yönlendiren Hristiyan Siyonistler ise adeta ABD’ye bir “kurtarıcı” ya da “mesih” rolü atfediyor. Hristiyan Siyonistler böylelikle “seçilmiş Amerikalıların bu ülkeye bağlı ilahi kaderini” yaşadıklarına inanıyor.

ABD’li liderlerin siyasi görüş farketmeksizin İsrail’e desteği

1948’de İsrail’in kuruluşundan sonra Amerikan başkanlarının söylemlerine bakıldığında süregiden koşulsuz İsrail desteği ve tutkusu ABD siyaset sahnesinde siyonizmin nüfuzunu kanıtlıyor. Aralarında 70 sene ve parti farkı olmasına rağmen İsrail’i devlet olarak tanıyan Demokrat Harry Truman ile İsrail’in başkentini Kudüs olarak tanıması dolayısıyla “Kral Cyrus” ilan edilen Cumhuriyetçi Donald Trump arasında pek bir fark bulunmuyor.

Ya da “Toplumumuz İbrani peygamberlerin manevi anlayışlarıyla aydınlanmaktadır… Yeşaya Peygamber’in daha önce bildirdiği gibi: ‘Milletler için bir sancak dikecek ve İsrail’den sürülmüş, Yahuda’dan dağılmış olanları dünyanın dört bucağından bir araya toplayacak…'”[5] sözlerini söyleyen Demokrat Başkan Lyndon B. Johnson ile “Eski Ahit’teki kadim peygamberlerinize ve Armageddon’u önceden haber veren alametlere geri dönüyorum ve kendimi bunun gerçekleştiğini görecek nesil biz miyiz diye merak ederken buluyorum. Son zamanlarda bu kehanetlerden herhangi birini not ettiniz mi bilmiyorum, ama inanın bana, kesinlikle içinden geçtiğimiz zamanları tanımlıyorlar.” [6] ifadelerinin sahibi Cumhuriyetçi Başkan Ronald Reagan arasında bir fark görülmüyor.

Nitekim, Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul eden Cumhuriyetçi Trump ve soykırım destekçisi Demokrat Joe Biden arasında da partilere bağlı bir farklılık yoktur. Dolayısıyla ABD’de başkanlar arasında değişmeden istikrarlı bir şekilde kalan Hristiyan Siyonizmi, benzer bir şekilde bu inanca sahip siyasetçiler arasında da devam ediyor. Bu anlayış ABD’nin kendi kurduğu dünya düzeninin çöküşünü hızlandırmasına neden oluyor.

​​​​​​​[1]Jeffrey Goldberg, Obama to Israel — Time Is Running Out, March 2, 2014, https://www.bloomberg.com/view/articles/2014-03-02/obama-to-israel-time-is-running-out

[2] Faith on the Hill, Pew Research Center, January 3, 2023, https://www.pewresearch.org/religion/2023/01/03/faith-on-the-hill-2023/

[3] (Yeremya 30:1-3)

[4] (Yaratılış Kitabı 12:3)

[5]Lyndon B. Johnson, Public Papers of the Presidents of the United States: Lyndon B. Johnson: 1968-1969, Cilt II, (Michigan: Office of the Federal Register, National Archives and Records Service, General Services Administration, 1970), s. 947, s. 949.

[6]Caitlin Carenen, The Fervent Embrace: Liberal Protestants Evangelicals and Israel (New York: New York University Press, 2012), s. 194.

[Lisans ve yüksek lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi’nde tamamlamış olan Aslı Nur Düzgün, Tübitak bursiyeri olarak Lund Üniversitesi’nde bir yılını geçirdiği doktora eğitimini İstanbul Medeniyet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamlamıştır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak URL