Ebru KÖKTÜRK KORALI

Film lüks ve tü­ketim düşkünlüğü, bireysel yal­nızlık ve bağ kurma ihtiyacı gibi temaları zarif ve incelikli bir dil­le işler; zaman zaman eğlenceli, zaman zaman hüzünlü bir tonda dramatik romantik komedi türü­nün unutulmaz örneklerinden bi­ri olur. Filmin adında “kahvaltı” geçse de, Tiffany’de kahvaltı yok, zevk ve stil sahibi Holly’nin Tif­fany vitrinine bakarak kahve ve sandviçle yaptığı ayaküstü kah­valtı ve “lüks” kavramına ironik bir yaklaşım var.

Bugün ise bu sahne, modanın ve lüksün geçirdiği dönüşümle nere­deyse gerçek oldu. Lüks markalar artık yalnızca bir çanta ya da mü­cevher satmıyor, markanın gast­ronomik deneyimle birlikte anıl­ması için çalışıyor.

Gastronomi dünyasına havalı giriş

Şükürler olsun ki artık Tiffan­y’de kahvaltı etmek artık müm­kün. O güzel mavi kutunun içinde Tiffany’de olduğunuzu fazlasıy­la hissettiğiniz Blue Box Cafe’ler dünyanın farklı noktalarında açılıyor. Louis Vuitton, Dior, Guc­ci, Jacquemus, Loewe ve daha ni­celeri, gastronomi dünyasına ha­valı girişler yapıyor.

Gucci Osteria, Gucci ve Miche­lin yıldızlı şef Massimo Bottura işbirliğiyle Floransa, Los Ange­les, Tokyo ve Seul’de lüks resto­ranlar açıyor. Üstelik Gucci algı­sından daha normal ve doğal bir konseptle.

Dior, misafirperverliği bir ha­ute couture deneyimine dönüş­türüyor. Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’da açtığı geçici Dior pop-up kahve dükkanlarının ar­dından, markanın kalıcı gastro­nomi noktaları da dünya genelin­de dikkat çekmeye başladı. Şan­ghay ve Seul’de Dior Café’ler ile Paris Monsieur Dior Restoranı sayılabilir.

Louis Vuitton, 2026 yılında açılacak olan Louis Vuitton Ho­tel, Paris’in kalbinde, markanın köklü estetik mirasını konaklama deneyimiyle buluşturacak. Louis Vuitton Hotel, markanın son yıl­larda gastronomi ve seyahat de­neyimleri üzerine yoğunlaşan stratejisinin en iddialı adımı.

Bu kalıcı işlerin dışında şaha­ne pop-up fikirler, işbirlikleri ve viral etkileşimi tetikleyen işler de yapılıyor.

Jacquemus efsane bir bakış açısı yarattı. 2023 yılında Pa­ris’teki Galeries Lafayette’te bir köşe geleneksel bir Fransız fı­rınını andıracak şekilde dekore edildi. Jacquemus logolu tost ek­mekleri, tereyağları ve kruvasan­ların yanında, bunlardan ilhamla tasarlanmış ürünler birlikte sa­tıldı. Fransız sadeliğini, yaşam kalitesi ve lezzetini en saf haliy­le kurguladı ve modayı duyularla ilişkilendirdi.

Neden bu kadar etkili

Peki bu iştah açıcı birliktelik neden bu kadar etkili? Yiyecek görselleri, duyularımızı harekete geçirerek markayla anında duy­gusal bir bağ kurmamızı sağlıyor. Duyusal kampanyalar, geleneksel reklamlara kıyasla yüzde 70 daha akılda kalıcı oluyor. Canlı renkler, tanıdık dokular dikkat çekici ve hatırlanabilir içerikler yaratıyor.

Çoklu duyusal pazarlama kulla­nan markalar etkileşim ve satış­larda artış sağlıyor. İştah açan gör­seller sosyal medyada paylaşımı teşvik ederek paylaşım ve marka erişimi organik olarak arttırıyor.

Yiyecek, markaları daha insani ve samimi gösterirken gastrono­mi ve modayı bir araya getiren de­neyimler, marka algısını yüzde70 iyileştiriyor, tekrar ziyaret oran­larını yüzde 60 artırıyor.

Baştan çıkarıcı, akılda kalıcı ve herkesin konuştuğu fikirler için yiyeceklerden, gastronomiden il­ham almaya devam edeceğiz, du­yulara hitap eden, paylaşılmadan geçilmeyen ve görmezden gelin­meyen kampanyalar yiyeceklerle kol kola gelmeye devam edecek.

Manavgat’ta gastrodiplomatik buluşma

Manavgat Belediyesi uluslarara­sı bir buluşmaya ev sahipliği yapı­yor. Dün başlayan Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet Festivali bugün ve yarın devam edecek.

Antalya turizminin güçlü pay­daşı Side, Girit Mübadili nüfus yoğunluğuna sahip. 19’uncu yüz­yıl sonlarında başlayan ve Türki­ye-Yunanistan nüfus mübadelesi ile tamamlanan zorunlu göç sonu­cu Side’ye yerleşen topluluk bu­gün geleneklerini yaşatıyor ve geç­miş ile bağlarını korumaya kararlı.

Sadece Side’de değil mübade­le sonucu yerleştikleri İzmir’de, Bodrum’da, Mersin’de ve Marma­ra Adası’nda mübadillerin çocuk­ları, torunları hep geçmişin izini taşıyor. Karşı kıyıdan gelenler ka­dar, buradan gidenler için de tam bir felaket olmuş bu değişim. Mar­mara Adası’dan giden Rumlar Nea Marmari’yı kurmadan önce iki yıl dolaşmış, yer beğenmemişler. He­men her yıl toplanır gelirler, şar­kılar türküler, anılar, duygular, gözyaşları… Bizim adayı aile anla­tılarından biliyorlar, hiçbir yaşan­mışlıkları yok ama köklerine duy­dukları saygı var.

Girit mutfağı dünyada bilinen Akdeniz ve Ege coğrafyasının iz­lerini taşıyan soylu bir mutfak. Gi­ritliler zeytinyağını çok bol kulla­nıyor, doğada yetişen otları mut­fağından eksik etmiyorlar. En az balık ve deniz ürünleri kadar et tü­ketiyorlar, adada büyük baş hay­vancılık yapılmıyor, doğal besle­nen keçi ve koyun tüketiliyor, pey­nir ve yoğurtları çok güzel, bir de iğdiş edilmiş tombullaşmış horoz var sofralarında.

Giritliler uzun yaşamın sırrı­nı çok iyi biliyor, çok iyi besleni­yorlar, bu hafta sonu Side’de ortak mutfak mirasımızın sağlıklı lez­zetlerini tadacağız; Akdeniz’e uza­nan sofralarda barış ve kardeşlik dileklerimizle hep birlikte olaca­ğız, bekleriz.

Kaynak URL