Ümit İZMEN
Trump’ın gümrük vergilerini daha uzunca bir süre konuşacağız. Çünkü:
1-Konu, artçı sarsıntılar ve karşı hamlelerle daha uzun bir süre gündemde kalacak.
Trump’ın dediği gibi “Ülkeler ABD ile anlaşma yapmak için ölüp bitiyor mu” yoksa misilleme hamlelerine mi girişecekler göreceğiz. Nitekim Trump’ın Çin’e gümrük vergisini yüzde 34 artırma hamlesine karşı Çin aynı oranda ek tarife uygulama, yuanın değer kaybetmesine izin verme ve ABD’ye nadir toprak elementleri ihracatına kısıtlama getirme kararı aldı. ABD, buna Çin’e uyguladığı ek gümrük vergisini yüzde 104’e çıkartarak cevap verdi. Çin ise karşı hamleyle yüzde 34’ün üzerine ek yüzde 50 gümrük vergisi getirdi.
Ardından Trump’ın Çin’e vergileri yüzde 125’e yükselttiği açıklaması geldi. Trump ayrıca diğer ülkelere getirilen ek vergileri 90 gün boyunca askıya alacağını ve ek vergi oranını yüzde 10’da tutacağını açıkladı. Bu kararın arkasında borsalardaki sert düşüşler ve Trump’ın kendi partisinin içinden yükselen itirazlar var.
2-Dünya ekonomisi büyük bir belirsizlik dönemine girdi.
Ticaret savaşlarının nasıl seyredeceğini göreceğiz ama kesin olan tek şey, dünya ekonomisinin muazzam bir belirsizliğe girdiği.
Unutmayalım ki Trump’ın bozduğu küresel ticaret sistemi 50 yılın üzerinde bir süreçte oluşmuştu. Ticaret kısıtlamaları önce Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) sonra Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) çerçevesinde bütün ülkelerin katıldığı çetrefil müzakere turlarıyla azaltılmıştı. Gümrük vergilerinin azaltılması için sekiz tur görüşme yapıldı. Bu turların en kısası iki, en uzunu sekiz yıl sürdü. Şimdi gümrük vergileri artışa geçtiğinde de sistemin oturması muhtemelen yıllar alacak. Sistem yerine oturana kadar dünya ekonomisine müthiş bir belirsizlik hakim olacak. Tüm karşılıklı ticaret ilişkileri değişecek. Üretim zincirleri yeniden şekillenecek. Finansal piyasalar dalgalanacak.
3- Küresel ticaret sistemi, yaklaşık 100 yıllık bir sürecin ardından alaşağı oldu. Bu tüm dünyada kalkınma paradigmasının da değişmesiyle sonuçlanacak.
Dünya ekonomisinin en büyük aktörleri
Ticaret savaşını başlatan ülke, ABD. Dünya ekonomisinin dörtte biri, bu savaşa katılan Çin yüzde 17’si. AB’nin de payı yüzde 17. Dünya ekonomisinin en büyük aktörlerinin ticaret politikalarındaki değişiklik, kaçınılmaz olarak tüm ülkeleri etkileyecek. Ülkeler arasında yeni ticaret görüşmelerinin başladığını da not edelim.
Bu nedenle mesele, sadece gümrük vergisi oranları değil.
Türkiye’nin Trump’ın gümrük vergilerinden diğer ülkelere kıyasla daha az etkilenmiş olması, pek bir şey ifade etmiyor.
Küreselleşme bitti.
Neoliberalizm bitti. Küresel ekonomiye dayalı büyüme stratejisi bitti. Konu, sadece bizim ABD’ye ihracatımızın ne kadar etkileneceğinin çok ötesinde.
Biz yıllardan beri iç talebe dayalı büyümemizi dışarıya çevirmeye çalışıyoruz. Dünya ticaretinin yavaşladığı bir ortamda bu çok daha zor olacak.
Unutmayalım ki Türkiye’nin büyümede altın yılları olarak kabul edilen 2002-2007 yılları, aynı zamanda dünya ekonomisinin de altın yılları. 2000’li yıllar dünya ekonomisinin ve dünya ticaretin ivmelendiği yıllar. Türkiye’nin hızlı büyüme süreci, küreselleşmedeki ivmelenmeyle çok paralel. Küresel ekonomide belirsizlik, düşük büyüme, yavaşlayan dünya ticareti, finansal akımların azalması, artan risk gibi olumsuz unsurlar büyüme sürecini de olumsuz etkileyecektir. Kaldı ki, her büyüme modelinin gerektirdiği bir toplumsal ve siyasi yapı vardır.
2000’li yıllarda küresel ekonominin sunduğu fırsatlardan yararlanan büyüme modeli, içeride toplumsal ve siyasi yapıdaki değişimle birlikte meydana geldi. Bu büyüme modeli, 1980’lerin 12 Eylül rejimi altındaki büyüme modelinden farklıydı. 1980’lerin modeli de hem ekonomik hem siyasi sistemin tıkanmış olduğu ve düzeltme çabalarının bir türlü sonuç vermediği 1990’lardan farklıydı.
Eğer küresel ekonominin rüzgarları şişirdiği dönem geride kalacaksa büyümenin dinamiği iç talep olacaksa öncelikle bunun ekonomik modelinin çalışılması gerekiyor. Üretimin ithalata bağımlılığının azaltılması, teknolojik dönüşümü yakalamak, bunun gerektirdiği Ar-Ge altyapısı, teknolojik know-how, insan kaynakları gibi kısa sürede çözülmesi mümkün olmayan yapısal bir boyut söz konusu. Ama iç talebe dayalı büyüme diyorsak tüketimin motoru orta sınıfın genişlemesi ve güçlenmesi gerekecek. Bu ise bugünün toplumsal ve siyasi yapısından farklı bir yapı gerektirir.
Zaten bir süredir içeride dengeleri yeniden kurma ihtiyacı, kendini net olarak hissettiriyor. Şimdi bunun üzerine bir de küresel dinamiğin ağırlığı binecek.
Üzerinde düşünülmesi, tartışılması, yeniden tasarlanması gereken ne çok şey var!