Avrupa Konseyi değerlerini temsil ediyorum

Fikret AYDEMİR

“SosyalBen Vakfı” ile 10 yılda 11 ülkeden 60 bini aşkın çocuğa umut olan 31 yaşındaki Ece Çiftçi, Avrupa Konseyi’nin “en genç daimi üye”- liğine seçildi. “Ben bu göreve seçilen ilk Türk olarak, Avrupa Konseyi’nin ve savunduğu değerlerini temsil ediyorum” diyen Avrupa Konseyi Daimî Üyesi Ece Çiftçi, çalışmalarını DÜNYA’ya anlattı…

Avrupa Konseyi ile Avrupa Birliği Konseyi hep birbirine karıştırılır. Bir Avrupa Konseyi’ni anlatır mısın?

Avrupa Birliği ile hiçbir bağlantısı olmayan merkezi Fransa Strasburg’da bulunan Avrupa Konseyi, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunmak amacıyla 1949’da kuruldu. 46 üye devletle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bireylerin korunmasına ilişkin diğer referans metinleri, sözleşmeler, protokoller temelinde ortak ve demokratik ilkeler geliştirmeyi amaçlıyor.

Irkçılık, hoşgörüsüzlük, yabancı düşmanlığı, sosyal dışlanma, uyuşturucu madde, çevre sorunları, kadına yönelik şiddet, çocukların cinsel istismarı, yolsuzluk, siber suçlar, ifade özgürlüğünün kısıtlanması gibi toplumu ilgilendiren konuları mesele ediniyor, sivil toplumu destekliyor ve hatta sivil toplum ile kol kola çalışıyor.

Üç gençlik delegesinden biri…

Avrupa Konseyi Daimî Komite Üyeliği sürecini anlatır mısın? Nasıl seçildiniz?

SosyalBen Vakfı’nın Brüksel’deki Genel Merkezi’ni açtığımız günlerden beri aktif olarak Avrupa Konseyi’nin sivil toplum alanındaki çalışmalarını takip ediyor ve Brüksel’de bulunduğum dönemlerde zaman zaman Strasburg’a seyahat ederek, Avrupa Konseyi’nin ilgi alanıma giren toplantılara katılıyordum.

Sürdürdüğüm iletişim, orada bulunmam, çalışmalarım, önerdiklerim, akademik ve sosyal bilimler arka planım ve hepsinin ötesinde sahadan verdiğim örneklerle; 2022’de Konsey’in sivil toplum ilişkilerini temsil etmek üzere seçici heyet tarafından belirlenen üç gençlik delegesinden biri ve tek genç kadın olarak seçilme imkânı buldum ve yaklaşık iki yıl görevimi sürdürdüm. Bu temsiliyet benim için çok kıymetli ve ufuk açıcı oldu.

Bu süreçte, Avrupa Konseyi’nin değerlerini yansıtan ve sivil toplumda önemli katkılar sunan bir aday olarak, uzmanların ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin desteğiyle 9 Nisan 2024’te, Avrupa Konseyi Genel Kurulu’unda yüksek bir oy oranı ile Daimî Komite Üyesi olarak seçildim. Bu seçimle birlikte 75 yaşındaki konseyin “En Genç Daimî Üye”si oldum. Yeni görevimi üç yıl boyunca kesintisiz sürdüreceğim.

Konsey’in Daimî Komite Üyesi’nin görevi nedir?

 Avrupa Konseyi’nde, kendi amacı doğrultusunda çalışan ve genel sekreterliğe raporlayan çeşitli komiteler bulunuyor. Bunlardan biri de benim yer aldığım Sivil Toplum Komitesi.

Bu komitede 215 sivil toplum örgütü var ve her bir örgüt Konsey’e kendi temsilcilerini gönderiyor. Daimî Komite Üyesi ise sivil toplum ile Avrupa Konseyi arasında denge sağlayan bir konumda yer alıyor. Başkandan ve genel sekreterden sonra gelen en yetkili ve sorumlu pozisyon olan Daimî Komite Üyeleri; Avrupa Konseyi’ne üye ülkeleri değil, Konsey’in temel değerleri olan insan hakları, hukuk ve demokrasi kavramlarını temsil ediyorlar.

Ben de bu göreve seçilen ilk Türk olarak, Avrupa Konseyi’ni ve savunduğu değerlerini temsil ediyorum. Avrupa Konseyi’ndeki ilk görevim sürem olan iki yıl boyunca, Konsey’in faaliyetlerine aktif olarak katılarak, kırılgan gruplar olan gençlerin ve çocukların haklarını savunma, sivil toplumda gençlerin karar alma pozisyonlarında yer almalarını sağlama ve gençlerin katılım mekanizmalarındaki rollerini güçlendirme gibi çeşitli katkılarda bulundum. Önümüzdeki üç yıl boyunca bu çalışmaları sosyal etkilerini artırarak sürdürmeyi amaçlıyorum.

Avrupa Konseyi Daimî Komite Üyesi olarak kimler seçilir ve görevleri nelerdir?

 Daimî Üyeliğe seçilmek için genellikle sivil toplum kuruluşlarında aktif roller üstlenmiş ve bu alanda belirgin bir temsil gücüne sahip kişiler tercih ediliyor. Bu kişiler, Konsey’in genel politik yönlerini şekillendirme, insan hakları, hukuk ve demokrasi alanlarında politika geliştirme ve öneri sunma görevlerini üstleniyorlar.

Birleşmiş Milletler’in NGO toplantılarına da katılıyorsunuz, Türkiye’deki NGO’ların çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her yıl Birleşmiş Milletler’in Sivil Toplum Masası’nın toplantısı oluyor, SosyalBen de buraya üye olduğu için elimden geldiğince toplantılara katılıyorum. Bu noktada güçlü ve aktif bir sivil toplumun mutlaka paydaşlarla diyalog ve iş birliği içerisinde olması gerektiğini düşünüyorum. BM’deki süreçte amacım biraz daha savunuculuk odaklı çalışmalarla çocukların ve gençlerin koruma politikasını güçlendirmek ve özellikle dijital gelişmelerle birlikte bu koruma politikalarını günümüze uygun ve geçerli hale getirmek.

‘Umut TIR’ı’ sahaya çıktı

Belki gelecek nesillere en çok da sivil toplumda bir kariyer nasıl olur bunu anlatmak gerekir. Z Kuşağı, faydalı işlerin içinde olmayı tercih eden bence müthiş bir jenerasyon. Dolayısıyla sivil toplum için de değerli bir insan kaynağı. Bunu iyi yönetmemiz gerektiğini düşünüyorum.

SosyalBen Vakfı’nı anlatır mısın?  SosyalBen Vakfı ile neyi hedefliyorsunuz? Neleri gerçekleştirdiniz?

Geçtiğimiz eylül ayında 10’uncu yaşını kutlayan SosyalBen Vakfı, sanatsal ve kültürel faaliyetlere erişemeyen 7-13 yaş aralığındaki çocuklara ‘deneyimi’ götürüyor. Biz onu en yalın haliyle “köy enstitülerinin modern hali” olarak tanımlıyoruz. Vakıf, taşımalı eğitimle öğrenim gören çocukların, yeteneklerini keşfetmelerini, güçlendirmelerini ve ardından uzmanlar eşliğinde yönlendirilmelerini sağlayan atölye çalışmalarını mobil olarak köy ve ilçe merkezlerindeki okullara ulaştırıyor. Akranları ile eşit imkanlara sahip olmayan çocukların nitelikli eğitime erişim hakkı için çalışmalar sürdürüyor.

Resim, müzik, dans, yaratıcı yazarlık, icat, oyun, spor, tarım, kısa film ve fotoğrafçılık gibi beceri temelli atölye çalışmalarıyla çocuklara kültürel ve sportif aktivitelerle tanışma imkânı ve bir deneyim alanı sağlıyor. Saha çalışması adı verilen bu çalışmalarda atölye çalışmalarının teknik kazanımlarının yanısıra çocukların sosyal gelişim ve sosyal kimliklerini desteklemek, ufuklarını genişletmek, özgüvenlerini güçlendirerek daha mutlu bireyler olarak yetişmelerine katkı yapmak, paylaşım ve toplumsal yaşam bilinci kazanmalarını desteklemek mümkün oluyor.

SosyalBen Vakfı, 10 yılda, 13 bini aşan gönüllüsüyle, 11 ülkede ve Türkiye’deki 76 ilde çalışmalar yürüttü ve bugüne kadar 60 bin çocuğun hayatına dokundu. Afet dönemlerinde ise çocuklara psiko-sosyal destek sağlamak için sahaya çıktı. SosyalBen’in afet dönemlerindeki uzmanlık alanı göçük altı, yani maden ve deprem. Bu uzmanlık arama kurtarma, acil müdahaleyi kapsamıyor. Acil müdahale geçtikten sonra psiko-sosyal desteği sağlayabilmek için devreye giriyoruz. Psiko-sosyal desteği sağlamak için atölyeler araç haline geliyor.

İlk olarak 3 yıl boyunca Soma, Savaştepe, Kınık’ta ve ardından Nepal depreminde çalıştık. Türkiye’de Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası önce ‘Umut TIR’ı’nı sahaya çıkardık ve 18 gün boyunca 9 şehirde çocuklar için atölyeler düzenledik. Daha sonra bölgede kalıcı merkezlerimizi oluşturmaya başladık. Geçtiğimiz nisan ayında Hatay ve Adıyaman’da Beceri Geliştirme Merkezi (BEGEM) açılışlarını gerçekleştirdik. SosyalBen ile kısa ve uzun vadede hedefimiz farklı şehirlerde bu kalıcı merkezlerin sayısını ve dolayısıyla da etkimizi artırmak.

Kişisel olarak 10-15 yıl sonra Ece Çiftçi’yi nerede görüyorsun?

Bu gerçekten zor bir soru… Bundan 10 yıl öncesinde böyle bir kariyerim olacağını tahmin etmiyordum, bundan 10 yıl sonrasında da neler olur bilemiyorum. Ben elimden gelenin en iyisini yapıp sonrasında sürprizlerin beni karşılamasını sevenlerdenim.

O yüzden de 10-15 yıl boyunca ve sonrasında da hep elimden gelenin en iyisini yapan ve bunun sonucunda da kariyer ve bireysel sürprizleri heyecanla kucakladığım ve beklediğim bir yerde görüyorum. Bu yer illa bir mertebe olmak zorunda değil, insanın en iyi olduğu yer mutlu olduğu yer bence. Ben de şu an kariyerimde ve kişisel olarak mutluyum, bunu sağlıklı bir şekilde sürdürmek bile bence bir başarı olacaktır.

“Başarı sadece ders notu değil, erken yaşta öğrendim”

Ece Çiftçi, “Kimsiniz?” sorusuna “Dünya vatandaşı” cevabı verdi ve ekledi: “Ben, 15 Kasım 1993 İstanbul doğumluyum ve her zaman kendimi dünya vatandaşı olarak adlandırıyorum. Başarının sadece ders notlarında değil, kendini iyi hissettiğin farklı alanlarda alkışlanarak da yaşanabileceğini erken yaşlarda öğrendim.

Neye yeteneğin olduğunu keşfedebilmek önemliydi ve bunun için sanatın, sporun farklı dallarını deneyimleyebilmek gerekiyordu. Fakat her çocuk bu imkânlara sahip değildi. Bu bilinçle 14 yaşında, okulumda kendi ürettiğim bir proje ile gönüllülüğe başladım. O yaşta ilk adımını attığım çalışmalar zamanla SosyalBen adını aldı. Kariyerimi sosyal girişimcilik üzerine kurdum.

2012 yılında New York Üniversitesi’nin İletişim Becerileri programından mezun olduktan sonra sosyoloji lisans eğitimimi, Sosyal Projeler ve Sivil Toplum Yönetimi alanında yüksek lisansımı ve ardından da antropoloji doktoramı tamamlamak üzereyim. SosyalBen Vakfı ile 10 yılda 11 ülkeden 60 bini aşkın çocuğa umut olduk. Pek çok farklı ülkede, pek çok farklı şehirde; yerel yönetimlerden üniversitelere ve sivil toplum organizasyonlarına kadar geniş bir yelpazede, kırılgan grupların karşılaştığı zorlukların ve onlar için sürdürdüğümüz çalışmaların sözcülüğünü yaptım.

Bu sözcülük 2022 itibarıyla Avrupa Konseyi’ne de taşındı ve önce “Gençlik Delegesi,” daha sonra “Daimî Komite Üyesi” rolünü üstlendim. Tüm bunlarla eş zamanlı olarak, 2018’de ABD Dışişleri Bakanlığı’nın düzenlediği “Gelecek Vadeden Genç Liderler” töreninde ödül alan ilk Türk olmak, Forbes Dergisi’nin saygın “Türkiye’nin en başarılı 30 yaş altı 30 genci” ve “40 Yaş Altı 40 İş İnsanı” listelerinde yer almak gibi gururlar yaşadım. Genç bir sosyal girişimci ve sosyolog olarak, her geçen gün toplumsal faydayı üst düzeye çıkaracak farklı sosyal girişim fikirleriyle bireysel ve toplumsal yolculuğuma devam ediyorum.”

Kaynak URL