Ölüm Adası – ‘Ölmediler öldürüldüler!’

Çok sayıda Batılı gezgin, geçtiğimiz yıllarda bu küçük tropik adada açıklanamayan koşullar altında hayatlarını kaybettiler. Boyne Annesley, Londra’nın güneydoğusundaki Orpington’dan 23 yaşındaki kızı Christina Annesley’nin Ocak 2015’te Koh Tao Adası’nda öldürüldüğüne inanıyor. Güney Doğu Asya’da bir sırt çantasıyla yaptığı dört aylık gezinin ikinci haftasında olan üniversite mezunu, Ocak 2015’te bungalovunda ölü bulunmuştu.

Gizli kamera görüntüleri, sonuçsuz kan örnekleri ve gizemli İsveçli bir adam söylentileri Christina’nın babasını şüphelendirdi. Kendi araştırmalarının ardından kızlarının öldürüldüğüne emin olan baba adalet istediklerini söyledi. Onların söylediklerinden başka bir şey bilmedikleri için başlangıçta Taylandlı yetkililerin söylediklerini kabul ettiklerini ifade etti. Ancak sonrasında kızlarıyla birlikte olan bir kişiyi tespit ettiklerinde yetkililerden talep ettikleri hiçbir bilginin sağlanmadığını belirtti.

‘BAŞLARINA BİR ŞEY GELECEĞİNİ BİLİYORLAR’

Kendi soruşturmaları ve tanıklarla konuşmaları sayesinde, kızının kaldığı odanın “cesedi alındıktan üç saat sonra” başka birine verildiğini keşfetti. Baba, konuştukları bazı tanıkların ifade vermek için “fazlasıyla korkmuş” olduğunu ve bunun nasıl bir kültürleri olduğunu da gösterdiğini sözlerine ekledi. “Başlarına bir şey geleceğini bildikleri için öne çıkmıyorlar.” dedi.

ŞŞŞ

Ben Harrington Pat’in annesi, yerel polisin, 32 yaşındaki oğlunun Ağustos 2012’de bir gece mobilet yolculuğunda bir elektrik direğine çarptığında boynunu kırarak öldüğüne dair açıklamasına asla ikna olmadı. İngiltere’de yapılan bir otopsi daha sonra genç adamın boyun kırığı değil aort damarındaki bir yırtılmadan öldüğünü ortaya çıkardı.

PP

Anne olayın ertesi günü cesedi yakacaklarını söylediklerini ve bunu durdurmak için İçişleri Bakanlığını aramak zorunda kaldığını söyledi. Cesedin tahliyesinin ardından İngiltere’de yapılan otopsinin ardından kemiklerinin çoğunun kırıldığını ama kırılmayan tek kemiğin boynu olduğunu ortaya çıktı.

“Ben’in öldürüldüğüne dair bir kanıtım yoktu. Tanık da yoktu. Sadece şüphelerim vardı. Cesedi bana üzerinde cüzdan ya da herhangi bir şey olmadan geldi. Benim şüphelerim, bunun yanlış giden bir soygun olduğu yönünde. Hiç bir soruşturma yapmadılar ama ben nefes alabildiğim sürece cevapları bulmaya çalışacağım.” dedi.

Bölgede gerçekleşen başka birçok ölümle ilgili de ailelerden gelen benzer ifadeler var. Aileler yapılan araştırmalara ve bilgilerin gerçekliğine güvenmiyor.

GERÇEKLERİ ORTAYA ÇIKARMAYA KARARLI

İngiliz muhabir Suzanne Buchanan, vakaları kapsamlı bir şekilde araştırdı ve konuya ilişkin ‘Kaplumbağa’nın Laneti’ isimli bir kitap çıkardı. Elinde çok fazla kanıt olduğunu iddia ederek Tayland polisi tarafından yürütülen soruşturmaların geçerliliğine meydan okudu ve “adayı herhangi bir yasaya uymak zorunda kalmadan yöneten güçlü yerel ailelerden” bahsetti. Polislerin derinlemesine araştırma yapmadığını ve gerçekleri çarpıttıklarını iddia etti.

OO

Raporları nedeniyle ölüm tehditleri aldıktan sonra 2016 yılında Tayland’dan ayrılan Buchanan, kurbanların ailelerine ulaşarak bir destek grubu oluşturdu. Muhabir, Taylandlı yetkililerin kendisini “yanlış bilgi yayınlamak” ve “bilgisayar suçları yasasını ihlal etmekle” suçlayan bir tutuklama emri çıkarmasının ardından 20 yıldır yaşadığı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı ancak hala ölümlerle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmaya kararlı olduğunu söyledi.

Kaynak URL