Global ve yerel krizler son dönemde ekonomilerin önündeki en büyük sınavlar oldu

Global ekonomi, Amerika-Çin gerilimlerin etkisini bertaraf edemeden, 2020 yılında önce COVID-19 salgınından etkilendi. Takip eden yıllarda Rusya-Ukrayna Savaşı ve beraberinde gelen küresel gıda ve enerji krizleri, maliyetlere de yansıyan sınamalara dönüştü.

Türkiye ekonomisi, bu badirelerin yanında bir de kur atakları, iklim değişikliği nedeniyle yurdun farklı yerlerinde etkili olan doğal afetler ve son olarak asrın felaketi olarak nitelendirilen Kahramanmaraş merkezli depremlerle ortaya çıkan yıkımın yansımalarıyla mücadele yürüttü.

Ülkelerin sınırlarını kapatmak zorunda kaldığı, üretim yerlerinin kapılarına kilit vurduğu, insani ve sosyal sorunların yanı sıra ağır ekonomik sonuçlara yol açan COVID-19 salgının başladığı 2020 yılından bu yana yaşanan gelişmeler Türkiye ekonomisini zorlu politikalar üretmeye yöneltti. Salgın döneminde iş dünyasına sağlanan kefalet destekleri, yeni iş modeli çözümleri, alınan sağlık tedbirleri sayesinde hizmet sektörü ayakta kalırken sanayinin çarkları döndü.

Salgının etkilerinin azalmaya başladığı ve ekonomik toparlanmanın sürdüğü 2021 yılı sonunda spekülatif kur ataklarıyla karşılaşan Türkiye ekonomisi, bunlara da kur korumalı mevduat ve katılma hesabı (KKM) uygulamalarıyla karşılık verdi. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin koordinasyonunda uygulanan KKM sistemi sayesinde döviz kurlarındaki yüksek volatilitenin önüne geçilirken yatırımcılar kurlara endeksli manipülasyonlara karşı korumaya alınmış oldu.

Salgının ardından savaş dengeleri sarstı

Tüm dünya henüz salgının etkisini yeni yeni üzerinden atmaya başlarken bu kez Rusya-Ukrayna Savaşı tüm dengeleri alt üst etti. “Dünyanın tahıl ambarı” olarak nitelendirilen Ukrayna’dan sevkiyatlar bir süre tamamen durdu. Çatışmalar sürdükçe artan küresel gıda krizine bağlı olarak fiyatlardaki artış, ülkeleri enflasyon sorunuyla yüzleştirdi. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan dizel ve sıvı yakıt (fuel-oil) gibi çeşitli rafineri petrol ürünlerine yönelik ithalat yasağı ve bu ürünlere tavan fiyat uygulaması da enerji krizini derinleştirdi. Hem enerji tedariki hem de gıda sevkiyatındaki çıkmazlar dünya çapında milyonlarca insanın gıda kıtlığı sebebiyle hayatını kaybetmesi riskini gündeme getirdi. Küresel gıda krizindeki bu akut durum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “lider siyaseti” olarak nitelendirdiği görüşmeleri neticesinde Tahıl Koridoru Anlaşması ile çözüme kavuştu.

Türkiye, tüm bu küresel darboğazların yaşandığı dönemde, yangın, sel gibi doğal afetlerle mücadele ederken asrın felaketine yol açan Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerde can kayıplarının yanı sıra altyapı, konut, sosyal alanlardaki fiziki varlıklarda ağır ekonomik sonuçlar da ortaya çıktı. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının hazırladığı raporda, Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin yol açtığı felaketin Türkiye ekonomisi üzerindeki toplam yükünün yaklaşık 2 trilyon lira (103,6 milyar dolar) düzeyinde olduğu tahmini yapıldı. Türkiye yaraları sarmaya devam ederken bir yandan hasar gören altyapıları onarıp diğer yandan depremde evini kaybeden vatandaşlar için kalıcı konutlar yapıyor. Öte yandan depremzedelere ayni ve nakdi desteklerin de sağlandığı bu dönemde, emeklilikte yaşa takılanlar (EYT), SGK çalışanlarının teşviki, aile destek programları, borç yapılandırma düzenlemeleri, emekli maaşlarında artışlar gibi ekonomik anlamda birçok konu da hayata geçiriliyor.

“Tabloyu tümden değiştirecek bir potansiyelin önü açıldı”

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefer Şener, AA muhabirine, son 10 yıldır yaşanan küresel gelişmelerin alışılagelmiş birçok davranışı ortadan kaldırdığını belirterek, 2017 yılında başlayan Amerika ile Çin arasındaki ticari ve siyasi gerginliklerin, hemen ardından dünyayı derinden etkileyen COVID-19 salgınıyla en üst düzeye ulaştığını söyledi.

Özellikle salgının dünyayı ekonomik açıdan yeni davranış kalıplarına ittiğine dikkati çeken Şener, küresel ve bölgesel anlamda yeni ekonomik örgütlenmeler, yeni ittifaklar ve tedarik zinciri halkalarında büyük kırılmalar yaşandığını bildirdi.

Şener, salgın dolayısıyla uygulanan genişlemeci para politikalarının ABD ve dünya için enflasyonu büyük bir sorun haline getirdiğine işaret ederek, önce gıda ardından da enerji fiyatlarında büyük artışlar yaşandığını, tedarik zorlukları da eklenince küresel çapta büyük bir enflasyonla karşılaşıldığını anlattı.

Ardından gelen Rusya-Ukrayna Savaşı’nın süreci daha da içinden çıkılmaz bir hale getirdiğini ifade eden Şener, şöyle konuştu:

“Bu kadar büyük sorunların yaşandığı son üç yıllık dönemde özellikle makro açıdan Türkiye ekonomisi birçok alanda pozitif ayrışmayı başarmıştır. Pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle küresel çapta ekonomiler küçülürken Türkiye ekonomisi büyümesini devam ettirmeyi başaran ender ülkelerden biri olmuştur. Türkiye 2020’de yıllık yüzde 1,9, 2021’de yüzde 11,4 ve 2022’de yüzde 5,6 büyüme kaydetmiştir. Türkiye pandemi ve sonrasında üretime ara vermemiş, ihracatta 250 milyar dolar seviyeleri aşılarak yıllık bazda yüzde 25’lere varan bir ihracat büyüme trendi yakalanmıştır. Ayrıca bu dönemde sanayi üretimi de hız kesmemiştir. Pandemi döneminde önemli istihdam düzenlemelerine imza atılmış, insanların işlerini kaybetmemesi için kısa çalışma ödeneğinden işten çıkarma yasaklarına ve ücretsiz izin uygulamalarına kadar birçok önlem alınmıştır. Üretim ve istihdamın hız kesmemesi için birçok yeni enstrüman geliştirmiştir. Türkiye pandemi sürecine en hızlı reaksiyon gösteren ve başarı elde eden ülkelerden biri olmayı başarmıştır. Türkiye yürüttüğü politikayla Rusya-Ukrayna Savaşı’na da dünyada en pozitif katkı sağlayan ülke olmuştur. Türkiye’nin Tahıl Koridoru oluşturmadaki gayret ve başarısı dünyayı büyük bir gıda ve tedarik krizinden çıkarmayı başarmıştır.”

Şener, ayrıca Karadeniz’de bulunan yeni doğal gaz rezervleri ve Türkiye’yi dünya açısından önemli bir doğal gaz merkezi haline getirme çabalarının, ekonomik anlamda ülkenin yeni bir güç kaynağı oluşturmasına yol açtığına dikkati çekerek, “Bulunan rezervlerin uzun vadeli ekonomik etkileri Türkiye’ye pozitif katkı sağlayacaktır. Cari açığın finansmanı, enflasyona katkı, uzun vadede yurt dışından borçlanma ihtiyacının azaltması, Türkiye ekonomisinin daha dirençli hale gelmesi, yapılan yatırımların istihdamı artırması, yeni sözleşmelerde pazarlık gücünün artması, ihracatta daha rekabetçi hale gelinmesi, gaz fiyatlarının belirlendiği bir merkez oluşturulması gibi orta ve uzun vadede ekonomik tabloyu tümden değiştirecek bir potansiyelin önü açılmıştır. Türkiye sadece enerjinin topraklarından transit geçirildiği bir ülke değil, enerji, ticaret ve lojistik merkezi olması olma yolunda başarılı bir ülkedir. Enerji bağımsızlığı ekonomik ve siyasi güç ve bağımsızlık için önemli bir kriterdir.” dedi.

Türkiye’nin son dönemde deprem başta olmak üzere afetlerle de büyük bir mücadele içinde olduğunu anımsatan Şener, bu anlamda önemli adımlar atıldığını dile getirdi.

Şener, EYT gibi çok uzun yıllara dayalı sorunların çözümü, çalışanların gelir durumlarının artırılması çabalarının da dikkate değer olduğuna işaret ederek, bütün bunların yanında üretim, istihdam ve ihracat odaklı bir politika benimsenmiş olmasının toplumun refahına ilerleyen aşamalarda önemli katkılar sağlayacak bir yol haritasını oluşturduğunu kaydetti.

“Üretimi, reel ekonomiyi finansal sistemle dengeli yürütenler doğru patikada”

İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cüneyt Dirican da 2000 yılı sonrası teknolojik ivmelenme ve 2008 küresel finansal kriz ile “siyah kuğu” olarak adlandırılan ekstrem risklerin sıkça yaşandığı ve yaşanacağı bir döneme girildiğini söyledi.

Dirican, 20. yüzyılın başındaki 3. Sanayi Devrimi ve 1. Dünya Savaşı’nı takip eden 1929 Buhranı sonrası ekonomilerin talep yönlü sorunlar yaşadığını, 21. yüzyılın başındaki 4. Sanayi Devrimi, Orta Doğu’daki sorunlar ve Rusya-Ukrayna Savaşı ile artan nükleer savaş riskinin, 2020 COVID-19 salgını, küresel enflasyon ve bankacılık kriziyle devam ettiğini, ekonomilerin arz yönlü sorun yaşadığını anlattı.

“Üretimi, reel ekonomiyi finansal sistemle dengeli bir şekilde yürütenler doğru patikada. Küresel ekonomide birçok değişimler yaşanacak.” diyen Dirican, İsviçre, Japonya, İngiltere merkez bankaları ve Fed’in bilançolarında da görülen tahvil faizlerindeki son dalgalanmalara dikkati çekti. Dirican, Fed’in ve ABD hazinesinin artan faiz yükünün gelişmiş ekonomilerin bütçe açıkları, yapışkan enflasyon süreci ve sorununun gelecek yıllara daha fazla yayılacağını bildirdi.

Dirican, “Önümüzdeki dönemde cari denge makas farkını hangi yöntemle gidereceğimiz, finansal ekonomiyle mi, üretim ekonomisiyle mi dengeye gelmeye çalışacağımızı bizlere gösterecek.” diye konuştu.

Kaynak URL