Enerjide arz ve fiyat krizine karşı iyi planlama şart

DÜNYA Gazetesi tarafından 2 Şubat Çarşamba günü düzenlenen “Enerjide Ne Oluyor? Arz Güvenliği ve Fiyat Krizi” başlıklı webinar’da, Türkiye’de etkisini hissettiren soğuk hava dalgasının enerji talebini artırdığı bir dönem İran’dan gelen doğalgazın kesilmesiyle yaşanan arz sıkıntısının yanı sıra, küresel piyasalarda olduğu gibi Türkiye’de de gözlemlenen yüksek enerji fiyatları masaya yatırıldı.

Yönetim Kurulu Başkanımız Hakan Güldağ moderatörlüğünde gerçekleştirilen etkinlikte, enerjideki arz ve fiyat krizinin başta sanayiciler ve organize sanayi bölgelerine yansımaları, krizin nedenleri, benzer krizlerin yaşanmaması için alınabilecek önlemler ve enerji piyasalarında yaşanan bu olağanüstü gelişmelerin enerji dönüşümüne etkileri uzman isimler tarafından tartışıldı. Webinar’da konuşan OSBÜK Başkanı Memiş Kütükcü, TEPAV Kurucu Başkanı Güven Sak, BOTAŞ Doğalgaz Alım Dairesi Eski Başkanı Arif Aktürk ve GazDay Genel Müdürü Mehmet Doğan, enerjide arz sıkıntısı yaşanmaması için talebin önceden planlanmasının önemine ve enerji altyapısında yapılması gereken yatırımlara dikkat çekti.

Türkiye’de sanayicilere, elektrik üreticilerine ve konutlara uygulanan enerji fiyatlarının mevcut ve gelecekteki seyrinin de tartışıldığı webinar’da uzmanlar, yeşil dönüşüm sürecinde kömürden bir an önce çıkılması gerektiğine, ancak yenilenebilir enerji ve yenilikçi teknolojiler gelişirken doğalgazın önemli rol üstlenmeye devam edeceğine vurgu yaptı.

TÜRKİYE CİDDİ BİR ARZ SIKINTISI YAŞADI

Küresel enerji piyasalarındaki olağanüstü gelişmeler 2021 yılının ilk aylarından itibaren hissedilmeye başladı. Pandeminin etkisinin azalması ve birçok sektörde üretimin hızlanmasıyla beraber 2021 yılında enerji talebinin artması beklenen bir gelişmeydi. Ancak pandemi sonrası dönemde hızla yükselen enerji talebine beklenmedik başka gelişmeler de eklenince, enerji piyasalarında rekor fiyatlar ve enerji tedariki için bir yarış baş gösterdi.

2021 yılının ilk aylarında dünyanın farklı yerlerinde olağanüstü iklim olayları yaşandı. Küresel iklim değişikliği yenilenebilir enerji üretimini zorlaştırırken, nükleer ve kömürden de çıkış çabalarının olduğu bir ortamda doğalgaz talebinde ciddi artışlar görüldü. Pek çok ülkenin aynı anda doğalgaz depolarını doldurma telaşına girmesi, spot piyasalarda LNG fiyatlarında rekor artışlara neden oldu. Enerjide büyük oranda dışa bağımlı olan Türkiye de elbette bu gelişmelerden etkilendi. Enerji sektöründe bu türden olağanüstü bir ortama daha önce hiç rastlamadığını belirten Enerji Bakanı Fatih Dönmez, kış başında yaptığı açıklamalarda herhangi bir sıkıntı yaşanmaması için gerekli önlemlerin alındığını ifade ederek Türkiye’nin uzun dönemli kontratlarla aldığı doğalgazın önemine vurgu yaptı. Ocak ayı ortasında ise tüm Türkiye soğuk hava dalgasının etkisi altına girdi ve ülkede enerji talebi zirveye çıktı. 19 Ocak 2022 tarihinde 288 milyon metreküp doğalgaz tüketimi ile bugüne kadarki en yüksek doğalgaz tüketimi gerçekleşti. Hemen ardından BOTAŞ, İran’dan gelen doğalgazın kesildiğini duyurdu. BOTAŞ ve TEİAŞ, arzitalep dengesizliğini yönetmek için kısıntı ve kesinti uygulamaya başladı.

BOTAŞ, sanayi kuruluşlarına bir yazı göndererek 21 Ocak itibariyle günlük tüketimi 300 bin metreküpün üzerinde olan kuruluşların kullanacağı gaz miktarının sözleşmelerinde belirtilen günlük gaz çekişi miktarının %60’ına tekabül eden miktar ile sınırlandığını duyurdu ve bu sınırlamaya uymayan kuruluşların cezalarla karşılaşacağını belirtti. Aynı kısıtlamanın doğalgaz kullanan elektrik santrallerine de getirilmesi elektrik arzında da sıkıntılara neden oldu.

Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) ise Organize Sanayi Bölgeleri’ne 72 saatlik enerji kesintileri uyguladı. Bazı kritik sektörlere istisnalar tanınmakla birlikte, doğalgaz ve elektrik kesintileri üretim süreçlerinde bu kaynakları yoğun olarak kullanan sanayi kuruluşlarını zora soktu. Sanayi tesislerine uygulanan elektrik kısıntısı 29 Ocak itibariyle kaldırılırken, doğalgazda uygulanan kısıntının ise 31 Ocak’tan itibaren %40’tan %20’ye düşürüleceği duyuruldu.

Sanayiciler, bu dönemde yaşadıkları kesintiler nedeniyle üretim süreçlerinin sekteye uğradığını, özellikle yurtdışından gelen siparişleri yetiştirmekte ve krizi muhataplarına anlatmakta sıkıntı yaşadıklarını belirtirken, meskenlerde herhangi bir kesinti yapılmayıp krizin tüm etkilerinin sanayicilere yansıtılmasına tepki gösterdi.

Enerji arz güvenliğinin tartışıldığı bir ülke olmaktan çıkmaz zorundayız

Memiş KÜTÜKÇÜ / Organize Sanayi Bölgeleri Kuruluşu Başkanı

İran Türkiye’ye doğalgaz akışını on gün süreyle durduracağını ilan ettiği gün, olağanüstü bir durum başladı. BOTAŞ, sanayiden ve elektrik üreten santrallerden, gaz çekişlerini %60’la sınırlamalarını istedi. Bu talimata uymayan tüketicilerin de cezai yaptırımla karşılaşacağını belirtti. Bu süreçte sanayi tesisleri ve OSB’ler bu kesintinin en büyük muhatabıydı. Son yıllarda kuraklık nedeniyle hidroelektrik santrallerinden yeterince enerji çekemedik, dolayısıyla doğalgaz santrallerinin toplam elektrik üretiminin içindeki payı artmıştı. Doğalgazdaki kapasite sınırlaması elektrik arzını da etkiledi. Biz doğalgaz sınırlamalarının nasıl yönetileceğini konuşurken, hemen arkasından TEİAŞ’tan elektrik kesintisi haberi geldi. Türkiye genelinde OSB’lerde ortalama 3 gün süren bir elektrik kesintisi yaşandı.

İtalya’dan Çin’e kadar dünya haritası üstünde bir aks çizgisi çizin, bu çizgi üzerindeki en büyük sanayi üretim ülkesi Türkiye’dir. Dolayısıyla sanayi üretiminde OSB’lerin payı çok ciddi bir düzeyde. Toplam sanayi üretiminin tükettiği elektriğin %45’ini, doğalgazın da %33’ünü OSB’ler tüketiyor. Dolayısıyla bu kısıtlamanın yükünün yarısı elektrik kesintisi bakımından OSB’lerdeydi, doğalgaz kısıntısı bakımından da üçte biri OSB’lerdeydi. Bu süreçte çok zorlandık, odağımıza planlamayı aldık.

Özellikle üretiminde, prosesinde doğalgaz kullanan firmalarımız zorlandı. Uzun zamandır yaşamadığımız, belki hiç yaşamadığımız bir süreçle yüzleştik. Enerjinin iki önemli kaynağından birisi doğalgaz, birisi elektrik, bunların ikisinde de aynı anda kısıntıya gitmiş olmamız bizim için izahı mümkün olmayan bir süreçti. Yabancı yatırımcılara bunu anlatmakta çok zorlandık. Enerji, hammaddeden sonra sanayi üretiminin ana girdisi. Eğer siz enerji arz güvenliğini sağlayamazsanız sanayi üretimini güvence altına alamazsınız, yatırımcı alamazsınız.

Benzer sorunların yaşanmaması için bu tür politikaların şeff af yürütülmesi ve katılımcı bir anlayışla üretilmesi son derece kritik. Doğalgazı konutlarda teşvik ettik, özellikle hava kirliliği olan illerin gazlaşmasını destekledik, doğalgazı çağdaş yakıt olarak halkımıza sunduk, kömür tüketimini çevre hassasiyetlerinden dolayı sınırlamaya çalışıyoruz. Şimdi iklim değişikliği anlaşmasından sonra termik santrallerle ilgili bir süreç gündeme gelecekse buna karşı çözümümüz ne olacak, Türkiye enerji ihtiyacını nasıl karşılamayı düşünüyor, bunların artık konuşulması lazım. Ayrıca önümüzdeki süreçte yenilenebilir enerji imkanımızı sonuna dek kullanmamız gerek.

Doğalgazda uygulanan sübvansiyonun maliyeti tüm kullanıcılara şeffaf ve adil bir şekilde yayılmalı, düşük gelirli gruba yönelik destek mekanizması başka bir modelle yapılmalı. Türkiye bir süredir uygun ve ucuz enerji kullanıyor, bu Türkiye’nin üretimini ve ihracatını önemli ölçüde destekledi. Ama oluşan maliyetleri biriktiriyoruz ve tek seferde yüksek oranda fiyat ayarlamaları yapıyoruz. Sanayicinin bunu yönetebilmesi için oluşan maliyetleri fiyatlara yansıtmamız gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin fiyat politikasından arz politikasına önümüzdeki süreçte mutlaka enerji arz güvenliğini sağlaması gerekiyor.

Kesintilerde sanayi üretiminden kaynaklanan maddi kayıpların göze alınarak böyle bir tercihin bile isteye yapıldığını düşünüyorum. Çünkü genel kesinti uygulanmış olsaydı hane halkı da bundan etkilenecekti. Şu anda Türkiye’de en büyük tüketim %37,2 ile elektrik santrallerinde ve %26,2 ile konutlarda. Sanayideki gaz tüketimi %24,6. Biz sanayi üretimiyle ve santrallerle bu kesinti sürecini yönetmeyi tercih ettik. Bence bu bir stratejik ve siyasi bir karardı. Üretimin aksamaması için sanayicinin isteği hiçbir zaman elektrik ya da doğalgaz kesintiyle karşı karşıya kalmamaktır. Ancak ülke böyle bir fiili durumla karşı karşıya kalınca, böyle bir tercihte bulunuldu, bunu da anlamaya çalışıyoruz. Bu sürecin elektrik ve gaz kesintisini Türkiye genelinde sınırlı kesintililerle gezdirerek yönetilmesi de mümkün olabilirdi. Bu süreçte elbette sanayiciler “Neden her konuda ilk fedakârlık yapması istenen biziz?” sorusunu sıkça sordular. Ama sonuç olarak ülke olarak bir daha bu duruma düşmemeliyiz. Mutlaka politika üretmeliyiz.

Türkiye’nin enerji güvenliğini sağlamak için doğalgazın kaçınılmaz olduğu ifade ediliyor. Evet, güneşten enerji üretilemediği dönemlerde bir dengeleme, arza amade enerji kaynağına ihtiyacınız var. Bu kesintileri yaşadığımız dönem, GES’ten de yararlanamadığımız bir dönem oldu; çünkü Türkiye kar altındaydı ve GES’ler de bu dönemde elektrik üretmedi.

Ülkenin yeni ekonomi modelini ve genel sanayi stratejisini üretim, ihracat ve istihdam olarak koyduk. Sanayiciden daha fazla üretmesini, yatırım, ihracat yapmasını ve daha fazla istihdam oluşturmasını istiyoruz. Ama aynı sanayiciye diyoruz ki, sen daha fazla gaz tüketiyorsun, dolayısıyla sen daha yüksek ücret ödeyeceksin. Sanayicilerimiz bunu yatırımı, üretimi ve ihracatı adeta cezalandıran bir yaklaşım olarak nitelendiriyor. Dolayısıyla sanayicilerimizden yüksek sesle bir itiraz da kademeli fiyat uygulamasına geliyor.

Maliyet işin bir başka boyutu, ancak enerji arz güvenliğinin tartışıldığı bir ülke olmaktan hızla çıkmak zorundayız. Bunun için mutlaka kaynak çeşitlendirilmesine, paydaşlarla birlikte geniş katılımlı bir politika oluşturulmasına ve ülkenin üretimini ivmelendirdiği bu dönemi riske atmayacak bir enerji yönetimine ihtiyacımız var.

Olmayan gaz en pahalı gazdır

Arif AKTÜRK / BOTAŞ Doğalgaz Alım Dairesi Eski Başkanı, Enerji Uzmanı

İran az ya da çok her yıl doğalgaz kesintisi yapar. Kendi tüketimi arttığında tüketicisinin gazını kesmemek için bu işi Türkiye’ye yansıtır. 23 Ocak’ta doğalgaz sistemine giriş miktarları 186 milyon metreküp/güne kadar düştü. Biz, üst üste giriş noktaları kapasitelerini topluyoruz, diyoruz ki 360 milyon metreküplük kapasitemiz var, ama sisteme 186 milyon metreküp giriyor. Böyle bir durumda gazı kesmeden süreci yönetmenin imkanı yoktu.

Olmayan gaz en pahalı gazdır. Sistemin bu tür krizlerden etkilenmemesi için piyasada serbestleşmenin tam sağlanması gerekiyor, arz-talep dengesinin fiyatlara yansıması gerekiyor. 4646 sayılı yasaya göre, doğalgazımızın ithalatı için sözleşme miktarlarına bağlı lisanslama yapıyoruz. EPDK zaman zaman spot kapasite ihalelerine çıkıyor ama anlık şekilde sisteme ilave gazın girip ve çıkabilmesi gerekiyor. Sanayici bu kesinti döneminde bedelini ödemeye hazır olsa bile gaz bulamadı. Serbestleşme ile piyasadaki tedarikçi sayısının artması gerekiyor, ithalattaki ticari ve hukuki engellerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Mesela gazımızın kesik olduğu dönemde TürkAkım 2 ve TANAP’tan günde 70 milyon metreküp gaz Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidiyordu. İvedilikle Trakya’da Avrupa’yla hem elektrikte hem doğalgazda, iki tarafl ı ticareti gerçekleştirmemiz ve bunun önündeki hukuki, teknik engelleri kaldırmamız gerekiyor. Bunu yapabilmiş olsaydık, elektrik kesildiğinde bedelini ödemek isteyen sanayici Avrupa’dan elektrik ya da gaz ithal edebilirdi.

Ankara’nın doğusunda TANAP’tan BOTAŞ’ın iletim sistemine en az 1 ya da 2 adet gaz girişinin tesis edilmesi gerekiyor. Marmara Ereğlisi’ne, BOTAŞ’ın LNG terminaline 4. tankın yapılması, yeni bir giriş noktası olarak Antalya da 4. FSRU’nun yapılması gerekir. Mersin Karaman iletim hattı çift taraflı çalışacak şekilde düzenlenmelidir. Dörtyol FSRU’sunun mendireği ivedilikle yapılmalı. Ama bunlardan önce çalışan bir pazarı kurmamız gerekiyor.

Herkes gazın konforunu yaşamak ister, düğmeye bastığınızda kombiniz çalışıyor, merkezi sistemde evlerimiz sıcak. İngiltere’de oda sıcaklığı 20 dereceyken biz 23-24 derecede sıcak evimizde oturuyoruz, bunun için de maliyetinden daha düşük bedel ödüyoruz. Halen gaz fiyatını sübvanse ediyoruz. Tüketiciye yönelik gaz fiyatlarımızı Avrupa’daki fiyatla kıyaslayın: arada yarı yarıya fark var ve sübvansiyonla bu sistemi devam ettirmemizin imkânı yok. Dar gelirlileri finanse etmek için, sadece bu amaçla kullanılmak üzere dar gelirli destek enerji fonu oluşturabiliriz. Benim sübvansiyona ihtiyacım yok, ama Ayşe teyzenin, Mehmet amcanın sübvansiyona ihtiyacı var, bunun doğrudan, BOTAŞ’ın bilançosundan değil genel bütçeden yapılması gerekiyor. Sübvansiyonun iletimden ve ticaretten sorumlu bir kamu kuruluşunun bilançosuna yüklenmesi doğru değil. Her sene bütçe kanununa bir kaynak koyarak dar gelirliye doğrudan sübvansiyon yapmanız gerekiyor. Belki yine sübvansiyon yapılacaksa konutta kademeli vergilendirmeye geçilebilir, belli bir limite kadar %1 KDV, onun üzerine %8-18, hatta çok tüketenin KDV’sini %23-25’e çıkarabiliriz. BOTAŞ’ın bilançosundan sübvansiyon yaparsanız, BOTAŞ’ın yatırım ihtiyaçlarını karşılamasının imkânı yok.

Şapkayı önümüze koyup daha bütünsel düşünmemiz gerekiyor, 2001 yılında çıkarmış olduğumuz 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu’nu çalıştıramıyoruz. Biz liberal bir piyasa mıyız, değiliz; devletçi bir piyasa mıyız, değiliz. Bu kesintileri, bunlara bütünsel bakmazsak gelecek yıllarda da maalesef yaşayacağız.

Enerji arz güvenliği çok önemli. Enerjide kısa vade 1-3 yıl, orta vade 5-10, uzun vadeyse 30-50 yıl. Siyasi iradelerin ömrü seçim dönemleriyle sınırlı, enerjide bir devlet politikamız yok. Enerji arz güvenliği konusunda muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle, maliyesiyle, finansıyla, Sanayi Bakanlığı’yla, Enerji Bakanlığı’yla bir topyekûn devlet politikası geliştirilmesi gerekiyor. Yine sanayi envanterinde enerji tüketim yoğunluğu, enerji kesintilerinin sektörel etkisi, sanayinin müşteri tedarik zinciri, ihracat bağlantıları vs. gibi verilerin önümüzde hazır olması gerekiyor. Sürecin tüm tedarik zincirleriyle beraber değerlendirilmesi gerekiyor.

Güneş santrallerinin sayısını artırdığımızda doğalgaz ihtiyacı artacak, çünkü güneş enerjisinin emre amadeliği sınırlı. Gündüz ve yaz döneminde elektriği fazla üretebilirsiniz, ama güneşin geçiş dönemlerinde emre amade bir santral yapısına ihtiyaç var, bu da doğalgaz santralleriyle yönetilir.

Avrupa’da olduğu gibi şehir girişlerine LNG tanklarıyla, LNG depolayarak kesinti kısıntı durumlarında şehrin bir kısmını giriş noktalarında besleyebiliriz, kısmi de olsa belki faydası olur. Ama bunu yapmak da hem dağıtım şirketine maliyet hem de stok maliyeti anlamına gelir. Bunu tüketicinin tarifesine yansıtmamız gerekir.

Enerji fiyatlarında lokomotif petrol fiyatlarıdır, petrol fiyatları şu anda 90-91 dolar mertebelerinde, biraz daha yükselmesi bekleniyor. Ama petrol fiyatlarının Amerikan Merkez Bankası Fed’in faiz artırımıyla, tapering’le, varlık geri alımlarını azaltmayla önümüzdeki dönemde gevşeyeceğini düşünüyorum. Bahar aylarında buna paralel olarak gaz fiyatlarında da TTF’de 60-65 eurolar, belki daha da altını göreceğiz ama, UkraynaRusya çatışması fiyatlarda çok çok önemli. Kuzey Akım’ın lisanslaması çok önemli Avrupa fiyatları için, doğrudan bizi de ilgilendiriyor. Hindistan ve birçok Uzakdoğu ülkesinde sanayi sektörü fiyatlardan dolayı üretimleri durdurdu, bu avantajı kaçırmamamız, üretime ara vermeden Avrupa ve Amerikan pazarını doldurmamız gerekiyor.

Enerji kısıtları küresel rekabette bizi alt lige düşürür

Güven SAK / Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü

Türkiye artık dünya ve Avrupa değer zincirlerinin bir parçası, Çin’den ayrılacaklar Türkiye’ye gelir mi diye bir arayış içindeyiz. Böyle bir dönemde sanayicilere size doğalgaz, elektrik sağlayamıyoruz deyip, bir talimatla süreci yönetmeye çalışmak, planlama ve kesinti yönetimi açısından sorunlu. Bugüne kadar yapılan hataların yapılmaması gerekiyor, daha fazla şeff afl ık gerekiyor. Bunu şirketlerin üzerine bırakıyorsak şirketlerin kendi planlamalarını yapmaları için gereken doneleri hazırlamamız lazım.

Enerji fiyatları bir süredir Avrupa’da ve dünyanın her tarafında zaten artıyordu, ama Türkiye’de bir ucuz elektrik döneminden çıkarak bugüne geldik. Haziran 2019 ile Haziran 2021 ihracat rakamlarını karşılaştırdığımızda, Türkiye’nin aslında bir Güneydoğu Asya ülkesi gibi performans gösterdiğini görüyoruz. Çin gibi, Endonezya gibi ihracatımızı önemli ölçüde artırmışız, onlar %30’larda, biz %20’lerde artırmışız, bence son derece önemli bir performans. Ülkeler bazında ihracatımıza bakınca da, yoğun olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne demir-çelik satmaya başlamışız. Demir-çelik çok enerji kullanan, elektrik kullanan sektörlerden biri. Bu döneme bir bütün olarak baktığımızda bu ihracat performansının da bu kesinti planlamasında dikkate alınması gerekiyordu. Böyle bir ucuz elektrik döneminden geçtik, sonra elektrik fiyatlarını hızla artırdık, sonra da miktarla ilgili kısıntılarla karşılaştık.

Bu sürecin etkilerini öncelikle içeride hissedeceğiz. Ekonomide iç talebin de canlı olduğu bir ortamda bir arz kısıtı yaratıyorsanız, bu bir bayram tatili gibi sınırlı olmayacak ve bundan sonra da devam edecekse daha ciddiye almamız gereken bir döneme doğru gidiyoruz. Bu arz kısıtı devam ederse fiyatlarda yeni bir baskı getirme ihtimali var. Küresel anlamda, Çin’den ayrılacak küresel değer zincirlerinden Türkiye’ye hangilerini getirebiliriz arayışında bizi bir alt kümeye indirecek bir durum.

Aslında biz bunu hep yapıyoruz: maliyeti biriktiriyoruz ve sonra ekonomiye şok veriyoruz. Ayrıca planlama meselesinin aslında ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Bence planlama açısından, enerji tedarikini gerçekleştiren kurumun müşterilerini daha iyi tanıyor olması lazım. Sektörlerle ilgili adımların işin aciliyeti ortaya çıkınca gündeme gelmemesi gerekiyor. Bu tür konularla ilgili nasıl tedbirler alınabileceğini önceden daha ayrıntılı düşünmek gerek.

Bence enerjide bir acil eylem planına ihtiyacımız var. Böyle bir durum ortaya çıktığında ne yapacağız, her detayın düşünülüp yazılması lazım. Çok enerji kullanan sektörleri biliyoruz. Yeşil dönüşümle hidrokarbonların üzerine bir maliyet getirmenin tartışılması gerektiği bir dönemin tam başındayız. Dolayısıyla bu acil eylem planını o çerçeveye oturtabiliriz. En çok enerji kullanılan sektörler Avrupa Birliği’nin sınırda karbon düzenlemesi mekanizmasına tabi tuttuğu sektörler, yani ilk etkinin nerelerden geleceğini görüyoruz.

Enerji arz güvenliğinin yönetiminde önemli faktörlerden biri şeff afl ık. Sanayicilere daha fazla öngörülebilirlik sağlamak gerekiyor. Pandemi süreci, hesap yapmayı zorlaştıran bir süreç, kimse geçen yılın başında bu kadar fazla ihracat yapabileceğimizi bilmiyordu. Son derece dinamik bir sürecin içerisindeyiz, bundan sonra önümüzdeki sürecin yapıtaşlarını yerine oturtmamız lazım. Yeşil Mutabakat süreci mi dersiniz, yeşil dönüşüm mü dersiniz, bu süreç devam edecek gibi gözüküyor. En son yeni Alman hükümetinde Yeşiller de doğalgazın yeşil yatırım sayılması konusuna evet dediler. Dolayısıyla başlangıçtaki pozisyonların değişebileceğini, pragmatik olmak gerektiğini görüyoruz ama yapıtaşlarını yerine oturtmak lazım.

Türkiye 2053’te net sıfır olacağız dedi, o zaman acil eylem planını hazırlamak daha da aciliyet kazanıyor. 2030-2035’de kömürden nasıl çıkacağımızı şimdiden planlamamız lazım. Enerjiyi tedarik edenin enerjiyi kimlere tedarik ettiğini biliyor olması lazım. Böyle bir dönüşüm programı tasarlanırken değişik aktörlerin her aşamada nelerle karşılaşacağını görebilmesi lazım. Mesela özel sektörün işlettiği termik santraller var, onlar nasıl dönüşecekler, bununla ilgili planlar, yanında bütçeleri olması lazım. Öngörülebilirliği ne kadar artırırsak bu krizlere karşı direncimizi de o kadar artıracağız.

Sanayi Bakanlığı’nın mesela bu yeni dönemin teşvik sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda daha yapıcı bir yol haritası ortaya koyması lazım. Şirketler kesimi açısından baktığımızda, bu dönüşümün nasıl gerçekleşeceği, ne tür stratejik tercihlere odaklanacağımız konusunda fikrimizin olması gerek. Bu fikirler olmadan biz 2030’da termik santralleri kapatıyoruz diye açıklamalar yapmanın hiçbir manası yok. Dinamik bir sürecin içerisinde olduğumuz düşünülürse, öngörülebilirliği artırmak ve stratejik tercihlerimizi bütçeleriyle birlikte bir an evvel ortaya koymak lazım.

Türkiye’nin baz yükünü sağlam bir kaynağa bağlamamız lazım

Mehmet DOĞAN / Gazday Genel Müdürü, Enerji Uzmanı

Bu krizi neden yaşadık? Evet, İran gazı kesildi. İran, Türkmenistan’dan aldığı gazı bize veriyor, ülkenin kuzeyi soğuyunca o gazı kendisi çekiyor ve bize bir şey kalmıyor. Talep tahmininde hata yaptık, talebi kışa göre planlamadık, ama çok soğuk bir kış yaşadık. Bu sene suyumuzun olmaması çok ciddi eksiklikti, bunun planlamada göz önünde tutulması gerekiyordu. Bundan önceki yıllarda Silivri deposu tam dolu olarak kışa girerdik, bu sene yarı yarıya dolu olarak girdik. Kasım sonunda Silivri depomuzda 1,6 milyar metreküp gaz vardı, deponun kapasitesi 3,1 milyar metreküp. Bu deponun tam dolu olmaması gazımız yok anlamına gelmiyor, ama Silivri deposu tam dolu olursa alabileceğiniz çıkış kapasitesi daha yüksek oluyor. Ayrıca iletim sistemimiz mükemmel değil, çok yetersizlikler var. Bütün doğalgaz giriş noktalarının miktarlarını topluyoruz, diyoruz ki bir sorun yok. Halbuki onu iletmekte bazı yerlerde sıkıntılarımız var, projelendirilmiş ama hayata geçirilmemiş hatlar var, dolayısıyla iletimde bir kısıt var. Ama bu krizin asıl nedeni bana kalırsa planlama hatası.

Bu durumlara karşı önceden prosedürünüzün olması lazım. Hangi sektörden başlayarak kesinti yapacağınızı belirlemeniz lazım. Her şirketi listelersiniz, bu listeye göre de hareket edersiniz. ‘Herkes %60 kapasiteye düşsün’ şeklinde bir kesinti mantığı olmaz.

Bu kesintinin verdiği hasar çok büyük, yabancı yatırımcılar açısından da geri döndürülemeyecek bir hasar verdi. Konuştuğum yabancı iletim sistemi operatörleri bizde hiç böyle bir şey olmadı dediler, yani biz sanayinin enerjisini hiçbir zaman bu şekilde kesmedik dediler. Bizde de ilk defa böyle bir şey oldu.

Geçmişte Türkiye’ye bir tane boru hattı geliyordu, o hat kesilirse tabii elektrik ve gaz kesilir. Ama şimdi Türkiye öyle bir yer değil, Türkiye’nin enerji sistemi artık büyüdü ve ona göre hareket etmemiz gerekiyor.

Yenilenebilir enerji kaynakları emre amade değil, hammadde üreticisi olan doğayla bir sözleşme yapamıyoruz, yani bana rüzgar ver, bana güneş ver, diyemiyoruz. Ama çok önemli kaynaklar, çünkü hammadde maliyeti yok. Fakat bunun mutlaka kontrol edilebilir bir yakıtla tamamlanması gerekir, illa doğalgaz olmak zorunda değil, rezervuarlı hidroelektrik santralleri de olur. Ama suyun olmadığı yıllarla da karşılaşabilirsiniz, o zaman doğalgaz kullanmak gerekir.

Türkiye’de önem vermemiz gereken başka yenilenebilir kaynaklar da var, mesela biyometan. Türkiye’de şu anda 22 milyar metreküp biyometan kapasitesi var. Biz biyogazı biyometana çevirmiyoruz. Jeotermal kaynakları da mesela mutlaka elektrik üretimi için düşünmemek lazım, ısıtmada da, soğutmada da kullanılabilir.

Biz doğalgaz kontratlarını elimizden geldiğince yeniledik, BOTAŞ Rusya ile kontratını yeniledi 5,75 milyar metreküp olarak, Azerbaycan kontratını neredeyse yarı yarıya yeniledik gibi düşünebiliriz. Yani bu yenilemelerde geç kalsak bile bu kış krizine çok büyük bir etkisi olmadı.

Peki bu kriz devam eder mi? Konuştuğum meteorologlar 7-17 Şubat tarihleri arasının kritik olduğunu belirtiyor. O dönemde de ardışık soğuk hava dalgası olabileceği belirtiliyor. Soğuk hava dalgası yaşarsak sanayicilerimiz dahil herkesin teyakkuzda olmasında fayda var.

Enerji fiyatları normalde bahar aylarından itibaren düşme eğiliminde, ama öyle inanılmaz bir düşüş beklemeyin, kışa göre düşecek diyebiliriz. Kışın bin metreküp başına 1000 dolar olan fiyat, 700 dolar civarına gelecek, yani göreli olarak ucuzlayacak. Ama uzun vadede yükselmesi büyük olasılık. Rusya-Ukrayna krizi fiyatlarda çok çok önemli, en ufak bir dalaşma, en ufak bir sözlü atışma bile fiyatları tırmandırır.

Türkiye’de enerji dönüşümünde en önemli şey şu: Kömürden acilen çıkmamız, kömürün yerine bir şey koymanız lazım. Yenilenebilir enerji gerekli ama emre amadeliği yok, Türkiye’nin baz yükünü sağlam bir kaynağa bağlamamız lazım, bu nükleer enerji veya doğalgaz olabilir.

Kaynak: www.dunya.com