Gelişen ülkelerin 40 yıllık kısa öyküsü ve geleceği

Veriler, büyümede daha ön planda olan gelişen ülkelerin enflasyon söz konusu olunca, gelişmiş ülkeler kadar öngörülerini aştığını ortaya koydu. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) düşük ve orta gelirli 120 ekonomiye ilişkin Nisan 2022’de hazırladığı rapor, 19’u çok yüksek risk düzeyinde olmak üzere 72 ekonominin temerrüt riski açısından kırılgan olduğunu vurguluyor.

ÇAĞLAR KUZLUKLUOĞLU- BLOOMBERG HT ARAŞTIRMA

Özellikle son çeyrek asırda “gelişmekte olan ülkeler, gelişen piyasalar” ve benzer başka tabirlerle de kullanımına alıştığımız ancak tanım ve içeriği itibarı ile sınırları farklı farklı çizilebilen söz konusu bu ülkeler, her kritik dönemeçte göz önünde oldu.

Ekonomik krizler, finansal dalgalanmalar ve jeopolitik konular başta olmak üzere hemen her konuda gelişen ülkelerin perspektifi ile yapılan değerlendirmeler, özel bir konuma sahipler. Terminolojik olarak bakıldığında ise, yetmişli yıllarda daha az gelişen ülkeler ve gelişmiş ülkeler ayrımının ön planda olduğu dönemi takiben, Ekonomist Antoine Van Agtmael’in “daha sınırlı” ölçekte seksenlerin başında ortaya attığı -gelişen ülke- olgusu 40 yılı geride bıraktı. 2022’ye yükselen enflasyon, enflasyonla mücadele ekseninde para ve iktisat politikaları ve ardından Rusya’nın işgali gibi konularla başlanırken, gelişmiş ülkelerin büyük merkez bankaları ve ekonomi ajandaları kadar gelişen ülkelerin konumu ve yol haritaları da gündemde ağırlık teşkil ediyor.

“Gelişen/Gelişmekte Olan” kavramının ortaya çıkışı

Van Agtmael, seksenli yıllarda Dünya Bankası’na bağlı (IFC) Uluslararası Finans Kurumu’ndaki görevini sürdürürken “yeni ortaya çıkan ve gelişmekte olan -piyasa ekonomisi- kavramı” karşılığında bu tabiri ortaya atsa da, başlangıçta kabaca kişi başına gelir ve piyasa ekonomisi temelinde kabul gören bu kavramın geçen 40 yılda çok farklı izdüşümleri görüldü. Günümüzde ise özellikle 2008 Küresel Finans Krizi’nden başlayarak, pandemi ve savaş dönemlerinde gelişen ülkelerin konumu ve kendi içindeki dengeler kilit öneme sahip durumda.

Güncel olması için Dünya Bankası’nın 7 Haziran 2022’de yayınlanan Küresel Ekonomik Görünüm Raporu baz alınacak olursa; 6 coğrafi konum altında 18 adet “gelişen piyasa ve gelişmekte olan ülke” adı ile ülkeler sıralanıyor. Doğu Asya ve Pasifik’te Çin, Endonezya ve Tayland; Avrupa ve Merkez Asya’da Rusya, Türkiye ve Polonya; Güney Amerika ve Karayipler’de Brezilya, Meksika, Arjantin; Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da Suudi Arabistan, İran, Mısır; Güney Asya’da Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Sahra-Altı Afrika’da Nijerya, Güney Afrika ile Angola bu ülkeler arasında yer alıyor. Gelişmiş Ekonomiler ise ABD, Japonya ve Euro Bölgesi olarak konumlanmış durumda.

Büyümede görünüm

Dünya Bankası’nın veri kütüphanesindeki rakamlara göre bir hesaplama yapıldığında; küresel büyümenin 1981-2020 periyodunda yüzde 2,90’lar civarında olduğu görülüyor. Buna; 2021 için beklenen küresel yüzde 6’lık büyüme tahmini eklendiğinde de 40 yıllık büyüme performansının yüzde 3’e tekabül ettiği sonucu çıkıyor. Yine Dünya Bankası’nın verilerinden hareketle bakıldığında; raporda gelişmiş ülkeler arasında yer alan 3 ülke/bölgenin 40 yıldaki büyüme performansı yüzde 2,01 olurken, gelişen ülkelerin Rusya ve Polonya’nın verilerinin de dahil edilebildiği 1991 sonrası 30 yıllık büyümesi yüzde 3,82. Rusya ve Polonya hariç gelişen ülkeler içerisinde yer alan 16 ekonominin 40 yıllık büyümesi ise yüzde 3,92 olarak hesaplanıyor. Haziran’da yayınlanan Dünya Bankası küresel görünüm raporu beklentilerine göre, küresel büyüme yavaşlasa da yine gelişen ülkelerin büyümede ön plandaki payı varlığını sürdürecek.

Enflasyonun seyri

İki Dünya Savaşı’nın atlatılması sonrası Soğuk Savaş ve 70’lerdeki enflasyon ortamının ardından erişilen 80’lerden itibaren, küresel enflasyonun seyri 1981-2021 döneminde yüzde 5,32 seviyesinde görünüyor. Dünya Bankası’nın gelişmiş ülkeler sınıflamasındaki ortalama aynı dönemde yüzde 2,30 iken gelişen ülkeler tarafında sağlanabilen verilerle (Arjantin hariç) 1993’ten 2021’e yüzde 44,67 olarak hesaplanıyor. 1981’den itibaren verileri eksik olan Rusya, Angola, Arjantin, Bangladeş ve Çin dışarıda bırakıldığında da yüzde 36’lar civarında bir enflasyon karşımıza çıkıyor. Sonuç olarak; dünyada serbest piyasa ve küreselleşmenin daha da yaygınlaştığı 80’ler ve 90’larda büyümede olduğu gibi enflasyonda da gelişen ülkelerin payı dikkat çekiyor. 2022 yılı ise hem gelişmiş hem de gelişen ülkeler için hedef enflasyon oranlarının üzerinde seyredilen bir yıl olarak devam ediyor. Dünya Bankası raporuna göre de her iki ülke grubunda da neredeyse tüm ülkeler hedeflenenin üzerinde enflasyon ile mücadele etmek durumunda.

Ekonomik yapı, nüfus ve borçluluk

Danışmanlık şirketi McKinsey’in gelişen ülkelerin büyüme ve karlılığına ilişkin 2022 Şubat ayında yayınladığı rapora göre; toplam dünya nüfusunun yüzde 70’i gelişen ülkelerde yaşıyor olsa da, küresel GSYH’nin yalnızca yüzde 35’i gelişen ülkelerin payına düşüyor. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün düzenli yayınladığı “Küresel Borç Monitörü” raporunun 23 Mayıs 2022’deki son verilerine göre; küresel borç tutarı yılın ilk çeyreğinde 3,3 trilyon dolar artarak 305,3 trilyon dolara yükseldi. Gelişmiş ekonomilerin toplam borcu yılın ilk çeyreğinde 206,7 trilyon dolar olurken, Hindistan, Çin, Güney Afrika, Brezilya ve Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin toplam borçları ise 98,6 trilyon dolar seviyesinde gerçekleşti. Yani, küresel ekonomik büyüklük kadar küresel borcun da ağırlıkla gelişmiş ülkelerden kaynaklandığı görülüyor. Nüfusta ise gelişen ülkelerin payı, gelişmiş ülkelerin neredeyse 2 katı.

Pandemi, savaş ve yükselen riskler

Kovid-19’un yayılması ile başlayan Pandemi Süreci, ardından 2021’deki açılmalarla oluşan küresel tedarik zinciri sorunları, savaş ve aşama aşama yükselişini perçinleyen küresel enflasyon, gelişen ülkelerin borçları ve kırılganlıkları hususunda soru işaretlerini gündeme getiriyor. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) düşük ve orta gelirli 120 ekonomiye ilişkin Nisan 2022’de hazırladığı rapor, 19’u çok yüksek risk düzeyinde olmak üzere 72 ekonominin temerrüt riski açısından kırılgan olduğunu vurguluyor. Bu 72 ekonomi içerisinde Türkiye ve Arjantin haricinde bir G-20 ülkesi ya da gelişmiş ülke grubuna dahil ülke bulunmuyor. Uluslararası kurumlar yükselen enflasyon, büyüme üzerindeki baskılar ile açlık ve kıtlık konuları üzerine yılın geride kalan kısmında sık sık uyarılarda bulunurken; geçen 40 yılda konumu ile stratejik önem taşıyan gelişen ülkeler de kırılganlıkları ile gündemde kalmayı sürdürüyor.

Kaynak URL