“Umut ve hüznün birlikte var olduğu bir roman”

Tuğba ATAMTÜRK

Uzun bir ara verdik hayata. Bir boşluk gibi çoğumuz için son yıllar, pandemili ve yabancı yıllar. Bu yalnız kalışın, alışamayışın ve çoğumuzun hayatında köklü değişimler yaratan sürecin belki de en güzel tarafı, insanların içine dönmesi, durup kendini ve çevresini izleyebilmesi ve gördüklerini sanata, edebiyata dönüştürme cesareti bulması oldu. Sonsuz ve sınırsız sayıda kendimizi ifade yollarından biridir edebiyat. Başkaldırışımız da satırlarda canlanır, neşemiz, umudumuz da, endişemiz de, korkularımız da… Günlük hayatın rutininde kim olduğumuzun hiç önemi kalmaz bir öykünün yaratıcısı olduğumuzda. Fırat Can Ayvaz da üst düzey bir yönetici olarak devam ettiği rutin hayatı içinde deneme ve öyküleriyle dünyasının kapılarını açıyor ve Sıla Vera Vira ile başka bir yönünü sunuyor biz okurlara.

Akademik ve profesyonel hayatın koşturması, bunca başarı arasında yazmaya başlamanız, bu yola çıkışınızın öyküsü, sizi tanımak isteyen okuyucunun da ilham kaynağı olacak diye düşünüyorum.

Yazmayı öğrendiğimden beri hiç durmadım ki. Okul sıralarında kompozisyonlar, öyküler, yarışmalar, değerli öğretmenlerimin benim azmime verdiği destek ve teşvik; yazmayı hayatımın bir parçası haline getirdi. Benim için akademik başarılara giden yol, kendimi ifade biçimim ve hayatımın büyük bir parçasını oluşturan güç “yazmak”.

Son kitabınız Sıla Vera Vira toplumumuzun hala kapanmamış yaralarına dikkat çekiyor. Ortak bir bilinçle hem fikir olduğumuz çocuk gelin, eğitim hakkı gibi temel konularda farkındalık yaratıyor. Olay örgüsü sizin kurgunuz mu yoksa gerçek bir olayla bağı var mı?

Maalesef bir yaşanmışlıktan yola çıktım. Maalesef diyorum çünkü üzücü bir olay beni yazmaya itti. İlk duyduğum andan bugüne aynı oranda etkilendiğim bir olayı kendi kurgumla okura taşımak istedim. Bu topraklardan, bizim yaşanmışlıklarımızdan, umutla hüznün birlikte var olduğu bir roman oldu.

Yazarken hedeflediğiniz, okura geçmesini istediğiniz mesaj neydi?

Kitabın konusunu seçerken vermek istediğim mesaj çok netti ve nitekim kitabın sonunda bunu açıkça belirttiğimi düşünüyorum. Bana göre her şeyinizi kaybetseniz de 4 olgu sağlamsa tekrar güneşli günleri görebilirsiniz. Aile, sağlık, devlet ve itibar… Nasıl bir çöküşte olursanız olun gerçekten bu olgulara sahipseniz ve bu olgulara olan bağlılığınızı korumuşsanız işte o zaman yeniden güçlü ve hatta daha güçlü olabiliyorsunuz. Tabi bu 4’lünün yanı sıra vermek istediğim diğer önemli mesaj ise “kız çocuklarının eğitim hakkı”. Annem ve babam ablamın her zaman ekonomik özgürlüğünün elinde olması için mücadele ettiler. “Birgün biz olmasak da kimseye bağlı olmadan yaşamını sürdürebilmeli” derlerdi. Bu telkinler içinde yetişmekle paralel kitabımda da bu konuyu merkeze aldım.

Günlük hayatınızda üst düzey yöneticisiniz. Edebiyatın, yazmanın işinizde de bir etkisi oldu mu?

Evet, özellikle detaylara gösterdiğim özverinin ve iletişim özelliğimin yazdıkça geliştiğini düşünüyorum. Yazmak, doğru kurgulamak, her detayı düşünmeye çalışmak insanı disipline ediyor. Bu da ister istemez hem işinize hem de sosyal hayatınıza yansıyor. Disiplinin ve planlı çalışmanın da insanı her anlamda başarıya götürdüğünü düşünüyorum. Amaç saatlerce mesai yapmak değil planlı ve iş çıktısı odaklı çalışmak. Ödevler bitirildiğinde ödül olarak hobilerime vakit ayırmayı kendime öğretebildiğimden beri yapmam gerekenleri vaktinde yapmadığımda vicdan azabı duyanlardanım. İşte o nedenle “yazmayı” hobi olmaktan öte yaşamımın değişmez bir parçası yaptığımı düşünüyorum.

Dünyanın yaşadığı pandemi yıllarında sanatın ve edebiyatın her alanında üretimin arttığını görüyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kendimizi dinlediğimiz, beslediğimiz, anlatmak istediğimiz bir süreçti. Birbirimizi özlediğimiz ve özlemlerimizi yeteneklerimizle yansıttığımız günler yaşadık. Özellikle ilk şoku atlattıktan sonra birçoğumuzun üretime zaman ayırdığı, tüm karanlığına rağmen verimliliği de barındıran bir dönem oldu.

Yakında yeni bir kitabınız var mı? Öykülerle mi devam edeceksiniz?

Uzunca bir süre deneme yazdım. Denemeler kendimi bulmama yardımcı oldu. Kurgu roman ve öyküler yazmak ise yazmaya başladığımdan beri en keyif aldığım zamanlardı. Çünkü öykülerimde, bir filmi yazıyormuşçasına sahne sahne değişiklikler yapabiliyorum. Bu da beni yazmaya daha fazla bağlıyor. Evet, bitmiş yeni bir kitabım daha var. Onda da roman-öykü formatında devam ettim. Umarım bir gün öykülerim de zihnimdeki gibi sahne sahne sinemaya aktarılır.

Kaynak URL