Ferit PARLAK

Ankara Sanayi Odası (ASO) Baş­kanı Seyit Ardıç, ekonomik gü­cün jeopolitik hedeflere ulaş­mak için kullanıldığı bir sürecin ya­şandığına dikkat çekerek, “Gıdadan makineye kadar tüm reel sektörde tek­nolojiyi öncelikleyen ve inovasyonu teşvik eden ülkeler, yeni dünya düze­ninde lider konumda olacak” dedi. Ar­dıç, jeoekonomik düzenin başladığı­nın altını çizerek, “Küresel ölçekte güç dengelerinin devamlı değiştiği bir or­tamda ekonomik değişkenlerin ön pla­na çıkmaya başladığı bir döneme giri­yoruz.

Tabi ki dünyadaki hızlı değişim ve dönüşüm sürecini, sadece ekonomik faktörlerle de açıklamak çok dar bir ba­kış açısı olur. Yeni dünya düzenini ‘jeo­ekonomi’ odağında algılamamız, dün­yanın geleceğini daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Ekonomik gücün jeopo­litik hedeflere ulaşmada nasıl kullanıl­dığına dair olgular, gelecekte ülkeler arası siyasi ve ekonomik ilişkilerin an­laşılmasında temel bir rol oynayacak” şeklinde konuştu.

Enerji savaşları teknoloji savaşlarına evirildi

ASO Meclis Toplantısı’nda makro ekonomiyi etkileyecek alanlara yönelik ufuk turu da yapan Ardıç, “Günümüz­de, geleneksel enerji savaşlarının yeri­ni teknoloji savaşları almaya başlıyor. Ülkeler, jeopolitik üstünlüklerini ko­ruyabilmek için artık enerji kaynakları yerine yapay zeka, çip ve yarı iletkenler, kuantum bilgisayarlar ve biyoteknoloji gibi alanlara yöneliyor. Teknolojiyi ön­celikleyen ve inovasyonu teşvik eden ülkeler, yeni dünya düzeninde lider ko­numda olacaklardır” dedi.

Pastadan alınan payı etkileyecek parametreler

Acilen, dünya pastasından alınan ve alınacak payı etkileyen parametrele­re odaklanılması gerekliliğine vurgu yapan Ardıç, “Ülkelerin ekonomik ve sosyal sermayelerini nasıl yönetecek­leri ve yeni teknolojilere ne kadar hızlı adapte olacakları, küresel rekabette­ki konumlarını ve pastadan aldıkları payı belirleyecek” dedi. Ardıç, “Bu an­lamda, ülkelerin önündeki temel gün­demler; küresel tedarik zincirlerinde­ki değişimler, yeşil enerjiye geçiş süre­ci ve dijitalleşme, işgücü politikaları, firmalar için destek programları olu­yor.

Ayrıca, firmaların dış dünyadan daha fazla pay alması hedeflenirken yıkıcı rekabetin yurt içi sektörlere za­rar vermesini engelleyecek korumacı politikalar da görünür bir şekilde art­maktadır” şeklinde konuştu. Bireysel olarak her ülke için makul olan bu poli­tika formülasyonu, tüm ülkelere yayıl­dığında dünya ticaretinin ve rekabeti­nin zarar göreceğini dillendiren Ardıç, “Bu nedenle, Birleşmiş Milletler, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslarara­sı kuruluşların aktif yönlendirmesiy­le ortak akıl ve strateji oluşturmak ve kuralları ülkeye göre değişmeyen şe­kilde uygulamak elzemdir” ifadeleri­ni kullandı.

Ülkemizdeki koşullar ‘zorlu’

Ardıç, “Ülkemize baktığımızda, üre­tim, karlılık ve yatırım anlamında zor bir dönem olarak sayabileceğimiz 2024 yılının ardından 2025’te de ekonomide zorlu koşulların devam edeceğini ön­görüyoruz. Yüksek faiz, maliyet artış­ları ve fiyat oluşturmadaki zorluklar, üretimi olumsuz etkiliyor. Enflasyon­la mücadelenin uzaması; ekonomik ve toplumsal açıdan ciddi maliyetler or­taya çıkarmaya devam ediyor” dedi. TÜİK’in 2024 yılı Yaşam Memnuniye­ti Araştırmasına göre, Türkiye’nin en önemli sorununun yüzde 29,2 ile hayat pahalılığı yani enflasyon olduğuna vur­gu yapan Ardıç, “Bu nedenledir ki, enf­lasyonla mücadelede kararlı ve bütün­cül politikalar uygulanmalı, belirsizlik ortamı mümkün olduğunca minimize edilmelidir” diye konuştu.

“Hedeflenen enflasyonun uzağındayız”

MB’nin önceki gün açıkladığı verile­re de değinen Ardıç, “12 ay sonrası yıl­lık enflasyon beklentisi piyasa katılım­cıları için 0,1 puan azalarak %25,3, reel sektör için 1,9 puan azalarak %41,9 se­viyesine gerilerken, hane halkının bek­lentisi ise 6 ay sonra ilk defa yükselişe geçti ve 0,4 puan artarak %59,2’ye çık­tı.

Hane halkının ve reel sektörün 12 ay sonrası için enflasyon beklentisi, hâlâ hedeflenen enflasyonun oldukça uza­ğında görünüyor. Merkez Bankası son enflasyon raporunda enflasyon hede­fini %21’den %24’e yükseltti. 3 puanlık bu revizenin 1,7 puanı, enflasyon tah­mininin yaklaşık 2 katı artırılan yöne­tilen yönlendirilen fiyatlardan kaynak­landı” dedi.

Hane halkı ve reel sektörün enflasyon beklentisinin neden yüksek olduğunu anlamak için başka bir veriye gerek olmadığını düşündüğünü ifade eden Ardıç, “Beklenti ve hedef arasın­daki bu büyük fark, fiyatlama davranış­larını bozarken, enflasyonla mücadele­de en önemli sorun olarak karşımızda duruyor. Farkın kapanmasında kritik faktör, maliye politikasında atılacak ciddi sıkılaştırma politikaları ve bunu destekleyecek fiyatlama davranışları­dır” açıklamasında bulundu.

“Başarı için maliye politikası devreye girmeli”

Dezenflasyon sürecinin başarı­ya ulaşması ve katlanılan maliye­tin karşılığının alınması için maliye politikasının uyumlu ve koordineli şekilde sıkı para politikasını destek­lemesi gerekliliğini de hatırlatan Ar­dıç, “Sıkı maliye politikası ise yalnız­ca vergi oranlarını ve gelirleri artır­mayı değil, harcamaları azaltacak yapısal önlemleri de içermelidir. Ak­si halde, enflasyonun düşeceğine dair algının oluşması zaman alacak, ekonomik aktörler uzayan sürece destek vermeyecektir” dedi.

Arzu edilen hız için…

Mevcut göstergelerin, enflas­yonda düşüş sürecinin devam ede­ceğini gösterse de bu sürecin arzu edilen kadar hızlı ilerlemediğini vurgulayan Ardıç, “Merkez Bankası, son iki Para Politikası Kurulu top­lantısında politika faizini toplamda 500 baz puan indirdi. Maalesef bu indirimler ticari kredi faiz oranları­na yansımadı. Finansman sorunu yaşayan sanayicilerimizin kullan­dığı kredilerin faizlerinin de bir an önce politika faizindeki indirime pa­ralel olarak düşürülmesidir. Üretim, istihdam ve ihracatımızın sürdürü­lebilirliği açısından bu son derece önemli” dedi.

“Yüksek faiz iyi para kazandırabilir, ama…”

Günümüz ekonomik koşulların­da varlıklarını nakde çevirip, banka­ya koyup, yüksek faiz getirisinden faydalanmanın bazıları için cazip bir seçenek olarak görülebilece­ğini dillendiren Ardıç, “Yüksek faiz iyi para da kazandırabilir. Bizim için paranın sesi değil, fabrikalarımızda çalışan makinelerin sesi çok daha fazla değerlidir. İşleyen makineler, sadece üretimin değil, yüzlerce çalı­şanın emeğinin, ekmeğinin ve umu­dunun simgesidir. O makinelerin sesi, ülkemizin ekonomik kalkınma­sının ritmidir. Bizler üretimle, istih­damla, ihracatla ülkemizi sanayi ile kalkındırmaya devam edeceğiz. En büyük miras güçlü ekonomi ve üre­tim olacaktır” dedi.

Sanayi üretiminde durgunluk başladı…

“Verilere baktığımız­da, sanayi üretiminde dur­gunluk gözlemliyoruz. Sana­yi üretimi 2024’ün ilk çeyre­ğinde önceki çeyreğe göre %5,3 arttıktan sonra ikinci ve üçüncü çeyreklerde sıra­sıyla %3,1 ve %2,8 azalmış­tı. Yılın son çeyreğinde %2,2 artış gerçekleşti. Geçtiğimiz yıl ortalama sanayi üretimi­miz 2023’e göre sadece %0,4 arttı. Son üç yılda bir arpa bo­yu yol gidemedik, endekste 2022 yılındaki seviyenin al­tındayız” dedi. Aralık ayında manşet PMI’ın, gerileyerek üst üste 10 ay eşik değerinin altında kaldığına dikkat çe­ken ardıç, “Faaliyet koşulla­rında yaşanan bozulma, hafif olmakla birlikte son üç ayın en belirgin seviyesinde ger­çekleşti” diye konuştu.

Kur enflasyonun altında

Kur artışının enflasyonun altında kalması, yani TL’nin reel olarak güçlenmesi so­nucu ihracatta yaşadığımız sorunların, ASO üyelerinin en önemli sorunları arasında yer aldığını söyleyen ardıç, “Son bir yıllık dönemde ku­run enflasyon artışının yak­laşık %20 altında kalması ihracat rekabetimizi önemli ölçüde azalttı. Rekabet avan­tajımızı ortadan kaldıran bu durum, büyük çabalarla oluşturduğumuz mevcut pa­zarlarımızı kaybetmemize ve yeni pazarlara giriş açısından önemli kısıtlara neden oldu ve olmaya devam ediyor” de­di. Ardıç, “Vize problemi ve yeşil pasaport talebi, EYT ne­deniyle yetişmiş istihdamın kaybı ve ara eleman sorunu, asgari ücretin alım gücü, fu­ar alanı eksikliği, yabancı işçi çalıştırma, finansmana eri­şim, ihracat desteklerinin ye­tersizliği, üretim için yapılan ithalatın zorluğu olarak saya­biliriz” şeklinde konuştu.

Eğitim ve istihdam birlikteliği…

Yapısal reformların eğitim ve istihdam boyutunu defaatle dile getirdiğine vurgu yapan Ardıç, “Her konuşmamda eğitim ve istihdam politikalarının önemini vurgulamaya çalıyorum. TÜİK verilerine göre işsizlik 4’üncü çeyrekte %8,6 seviyesinde. Sıkı para politikası ile daralan iç piyasa şartlarına rağmen işsizlik seviyesinin artmaması önemli, lakin kritik yapısal sorunlarımız var ve artarak devam ediyor. Ülkemiz, istihdam oranında OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında son sırada.

2024 yılı 4’üncü çeyreğinde, önceki yılın aynı dönemine göre, istihdamdaki artış devam etti ancak atıl işsizlik oranımız son 2 yılda %21’den %28 seviyesine geldi. 24,3 milyon kişi olan 15-34 yaş grubundaki genç nüfusumuzun 6,6 milyonu, yani %27’si ne eğitimde ne de istihdamda. Güney Afrika’dan sonra en yüksek oran bizde. Yüksek teknolojili ve katma değerli üretimi konuşuyoruz ama 4 gencimizden 1’i hiçbir şey üretmiyor” dedi.

“Her 3 işsizden biri diplomalı”

Ardıç, “2024’ün son çeyreğinde 32 milyon 658 bin olan istihdamdaki nüfus içinde ise üniversite mezunlarının payı %29 ile 9,6 milyon kişi. Söz konusu dönemde 3 milyon 43 bin işsizin %33,3’ü, yani 1 milyon 13 bini üniversite mezunu. Ülkemizde her üç işsizden biri üniversite diplomalı. Eğitim politikaları revize edilirken üretimin işgücü ihtiyacını gözeten bir tasarım ortaya koyulması gerekiyor.

Ülkemizde yükseköğretim sisteminin gözden geçirilmesi, eğitim politikalarının piyasanın bugünkü ve gelecekteki ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlanması gerektiğini düşünüyorum. Bazı bölümler istihdam yaratmadığı halde hala açık ve yeni açılan her üniversitede bu bölümler öğrenci alıyor. Sonuçta da diplomalı işsizler ordusu büyüyor. Piyasanın talebi ile eğitimin işgücü arzı eşleşmiyor. Beceri uyuşmazlığı sorunu her geçen gün daha da artarak devam ediyor” diye konuştu.

Kaynak URL