Özlem SARSIN
Ege Giyim Sanayicileri Derneği (EGSD) Yönetim Kurulu yeni başkanı Yasin Akçakaya, 2026 yılının son çeyreğinden önce sektör için olumlu bir beklenti içinde olmadıklarını söyledi. DÜNYA’ya açıklamalarda bulunan Akçakaya, sektörün 2025 yılına çok da parlak başlamadığını dile getirerek, ocak-şubat ve mart aylarının beklentilerin gerisinde kaldığını ifade etti.
Yaz aylarına girmeden sezondan kaynaklanan bir hareketlilik yaşanacağını belirten Akçakaya, 2026 yılı son çeyreğine kadar çok olumlu bir gidişat beklemediklerini vurguladı. 2025 yılı ihracatının da 2024 yılı rakamlarının bir miktar altında ya da aynı şekilde gerçekleşmesini beklediklerini kaydeden Akçakaya, markalaşma sağlayabilmek, katma değerli üretim yapabilmek için sektörün kur politikalarından, kredi faiz oranlarının düşürülmesine kadar pek çok alanda desteklenmesi gerektiğini ifade etti.
“İstihdam geriledi”
Türk tekstil ve hazır giyim sektörünün lokomotif sektörlerden biri olduğunu, ihracatta kilogram fiyatında Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir rakama sahip olduklarını dile getiren Akçakaya, “Şubat ayı itibari ile hazır giyim ihracatımız tarafında özellikle bir gerileme var. Ege Bölgesi genelinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 10 oranında düştü. Ama nisandan sonra sezonsal durumlardan dolayı bir kıpırdanma bekliyoruz.
Dış pazarların daralması, ekonominin bu şekilde ilerlemesi, kur politikasının sonuçları vs. hepsini topladığınız zaman sektörün yara almaması mümkün değil. Sektörümüz çok büyük bir sektör. 2 yıl öncesine kadar 1 milyon 200 bin çalışan varken bugün 900 binlere geriledik. Bu yıl istihdamda bir artış da beklemiyoruz” dedi.
Sektörün, gelinen noktada krizlerden ve pazar daralmalarından daha fazla etkilenmeye başladığını dile getiren Akçakaya, “Sektörümüze 15 yıldır talepler arttığı için çok ciddi yatırımlar yapıldı. Şu anda büyüyen yatırımlarla birlikte, pazar daralınca ve krizle karşı karşıya kalınınca, bu durum krizi çok daha fazla yoğun hissetmemize sebep oldu. Maliyetlerimiz, genel gider kalemlerimizdeki yükselişlerden çok ciddi etkileniyor.
Bu da fiyat politikamızı maalesef ki çok rekabetçi kılamıyor. Dolayısıyla fiyat, dış pazarda rekabetçi olabilmek için en büyük etken. Ama müşterinin ilk baktığı kriter fiyat olduğu için sipariş alamaz noktaya geliyoruz. Döviz bazında işçilik maliyetlerinin yükselmesi, genel giderlerin yükselmesi bu durumda önemli bir etken. Döviz kurunun enflasyon oranında artmamasından dolayı da en büyük sıkıntıyı ihracatçı yaşıyor. Döviz bazında genel giderlerimiz çok fazla arttı. Bunları satış fiyatlarımıza da yansıtmamız gerekiyor ancak yansıttığımızda da sipariş alamıyoruz, müşteri kaybediyoruz. Sektör ciddi anlamda müşteri kaybetti zaten” diye konuştu.
“Döviz kuru enflasyon oranında artmalı”
Sektörün darboğazdan çıkması için hükümetin üzerine pek çok görev de düştüğüne işaret eden Yasin Akçakaya, “Öncelikle döviz kurunun enflasyon oranında artması gerekiyor. Biz kurlar çok yükselsin istemiyoruz. Hiçbir zaman istemedik. Bu hep yanlış anlaşıldı. ‘Enflasyon oranıyla paralel olması…’ tüm ihracatçıların sürekli söylediği bu aslında. Ayrıca faiz oranlarının düşmesi ve uzun vadeli kredilerin sektöre kullandırılması gerekiyor.
Firmalarımız işletme sermayelerini kaybediyor maalesef. Destek olunması lazım, özellikle bizim sektörde, sürekli zarar edip kapatmayı düşünenler, kapatmak zorunda olanlar, iflas ve konkordato durumunda olanlar var. Bunların hepsi günün sonunda maalesef sektöre darbe. Çünkü çok yoğun bir emek var sektörümüzde. Kazanımlarımız yok oluyor. Sektörümüzün yaşaması gerekiyor. Bu kadar işgücü yaratan, yatırımlar yapılan ve yıllarca çok emek verilen bir sektörün kan kaybı yaşamaması, destek olunması lazım fakat burada bizim sektörde sanayici hep yalnız kaldı. Devletle el ele verip krizleri beraber aşabiliriz. Sanayicimiz elinden gelenin fazlasını yapıyor, çok fazla fedakârlık gösteriyor” dedi.
“Avrupa’da pazar daraldı, kan kaybı yaşıyoruz”
Avrupa’da pazarın yüzde 25-30 oranında daraldığına da vurgu yapan Akçakaya, “Özellikle Almanya son 2 yılda yüzde 30 civarında perakende satışlarında pazar kaybı yaşıyor. Bu da bizleri etkiliyor. Orada pek çok marka iflas etti, kapanmalar oldu. Ciddi sıkıntılar yaşanıyor Avrupa tarafında. Bire bir kendi markamızla da pazarın içinde olduğumuz için hissediyoruz ve görüyoruz bu durumu. Avrupa’da yaşanan talep daralması, burada üretimimize kadar yansıyor. Artık markalar, ‘girdi maliyetlerimiz yüksek bir tık daha fazla fiyata satabilirim’ diyemiyor aksine fiyatları aşağı çekiyorlar. Daralan talebi artırabilmek adına fiyatları geri çekiyorlar, indirimlere daha erken giriyorlar, bu da biz üreticileri baskılıyor. Çok küçük karlarla, sipariş almaya ve iş yapmaya çalışıyorsunuz ancak her gün artan girdi maliyetlerinizle, Gerçekleşen maliyetlerde maalesef kar göremez oluyorsunuz” dedi.
“Ürünlerimizin kilo değeri 15 dolar”
Sanayicinin karsız üretim yaptığını hatta zararına ürettiğini ifade eden Akçakaya, “ Müşteriyi kaybetmemek adına inanılmaz enerji sarf ediyoruz. Bu sadece hazır giyim ihracatçılarımız için değil tedarikçilerimiz için de geçerli. Tedarikçilerimizde her türlü fedakarlığı gösteriyor. Biz katma değerli ürün satmak zorundayız. Bizim markalaşmamız lazım. Bugün ürünlerimizin ihracat kilo değeri 15 dolar seviyesinde, Türkiye ortalamasının 10 katıyız. Markalaştığınız zaman bu 80-100 dolarlara çıkıyor. Bugün Türkiye’nin kilo bazında 1,5 dolar ihracatı var. Bunu 15 dolara satan bir sektörüz, 80-100 dolara satma potansiyelimiz de var ve burada sadece üreticilerimizin sıkıntısı istediği destekleri görememek. Mevcut krizi sektör rahat atlatmalı ki beraberinde markalaşmaya vakti, enerjisi, yatırım gücü olabilsin” dedi.