Başak Nur GÖKÇAM
Sürdürülebilirlik farkındalığının oluşması için en önemli odak noktalarından biri şüphesiz ki nitelikli eğitimin verilmesinden geçiyor. Özellikle ilkokul ve ortaokul yaşlarında bu bilincin çocuklarda oluşması, gelecek nesiller adına kritik rol oynuyor.
Bu meseleyi henüz 7-8 yaşlarında kendine dert edinerek, daha çocukken dünyayı kurtarabilmenin yollarını düşünen bir girişimci Begüm Özdoğularlı Pandır. Ve 12 yaşındayken günlüğüne dünyayı kurtarma ve bu yolda bir öğretmen olma görevini not edinen Begüm Özdoğularlı, kendine verdiği sözleri gerçekleştirmek için o yaşta yatılı okula kendi gidip yazdırıyor adını ve 18 yaşında iken Halkbank’tan aldığı kadın girişimcisi kredisi ile girdiği zorlu yolda kendinden emin adımlarla ilerledikten sonra ise 2012 yılından bu yana kuruculuğunu üstlendiği Özel Doğru Odak Okulları ile çocuklara sürdürülebilirlik temelinde 5 kıtada 20 ülkeden gelen anaokulu, ilköğretim ve ortaokul seviyelerindeki çocuklara eğitim veriyor.
Hayatı boyunca ataerkil düzene karşı mücadele ettiğinin vurgusunu yapan Özel Doğru Odak Okulları Kurucusu Begüm Özdoğularlı Pandır, “Babam okumamı istemezdi, bu nedenle de üniversite için para göndermedi. Ben kendi harçlığımı çıkarmak ve eğitimimi tamamlayabilmek için çaycılık yaptım, benzin istasyonunda çalıştım, tuvalet temizledim. Bu sayede okulumu tamamladım.
Ve sonrasında Halkbank’ın kadın girişimci kredisi reklamını gördüm, ona başvurdum. O yıllarda henüz 18 yaşındaydım ve aldığım krediyle dil kursu açarak, öğrencilerimi okutmaya başladım. Bir yandan kredilerimi öderken, diğer yandan kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalıştım” dedi.
Herkesin eşit hakka sahip olduğu çocuklara öğretilmeli
Çocukların meslek edinmelerine çok önem verdiklerini belirten Özdoğularlı, “İş hayatım boyunca bir ayağım da hep sanayilerde olmuştur. Mavi yakanın değerini, meslek sahibi olmanın önemini hep anlatmaya çalışmışımdır. Bu nedenle kendi kurduğum okulda da öğrencilerimin hepsinin kendi işini yapması için çabalıyorum. Marangozluk atölyeleri, el işleri atölyeleri, örgü, nakış atölyeleri gibi çeşitli atölyelerle onları hayata hazırlamaya çabalıyorum. Ve okulumda hiyerarşiye hiçbir zaman yer vermiyorum ki çocuklarım da hiyerarşiyi tanıyıp, kabul etmesinler. Dünyada herkesin eşit haklara sahip olduğunu bilsinler” diye ekledi.
Çocukların kendi yediklerini tarlalarına ektiklerini ve sonrasında onları toplayıp yemek yaptıklarını söyleyen Özdoğularlı, “Buradaki çocuklar toprağın mucizevi tarafına tanık oluyor ve yemeğin, aşın topraktan geldiğini, bunun için de bir emek harcanması gerektiğini görüyorlar. 300 yıllık ambarda üretilen mahsulleri görünce çocuklar kendi emek verdikleri şeyleri çöpe de atmak istemiyorlar. İşte bunun tanımı sürdürülebilirliğin temelini oluşturuyor. Kaynağın kıymeti bilinince, onu harcarken bile düşünüyor insan” dedi.
Çocuklar emeğe tanık olunca, israf etmiyor
Okulda pazar alışverişi yapılmadığını ve zeytinyağı hariç her şeyin okul içindeki alandan sağlandığını belirten Özdoğularlı, “Zeytin ağaçlarım henüz meyve vermediği için zeytinyağımızı birine yaptırıyoruz ama onu da satın almıyoruz marketten. Onun haricinde süt, yumurta, peynir, yeşillik, sebze bunların tamamını okulumuzda kendimiz öğrencilerimizle ekip, sağıp yemeklerimizde kullanıyoruz.
Çocuklar bunlardan yapılan yemekleri de okulun yemek saatlerinde tüketiyorlar. Bu esnada yine yemek servisleri de çocuklar tarafından arkadaşlarına yapılıyor ve kim neyi ne kadar tüketebilecekse veriliyor. Dolayısıyla gıda israfı da olmuyor çünkü herkes zaten yiyebileceği kadar yemek alıyor. Oldu da yemek kalırsa ‘ki bu çok az bir miktar oluyor’ onlar da yine çocuklar tarafından hayvanlara götürülüyor ki israf olmasın. Zaten okulda kantin de yoktur.
Öğünler o kadar dengeli verilir ki çocuğun kantine ihtiyacı da kalmaz. Bu çocuğu hem gereksiz satın alımdan korurken hem de eşit olanaklar tanımış olur. Herkesin ne yediği, ne içtiği burada bellidir ve aynıdır. Ayrıca sıfır atık temelinde şekillenen okulumuzda, kâğıt havlu da yoktur. Çocuklar, kendi havlularını dolaptan alırlar ve ihtiyaçları olduğunda kullanırlar” dedi.
Okulda 24 öğretmen olduğunu ve derslerin de en fazla 14- 15 kişi ile işlendiğini söyleyen Özdoğularlı, “Müfredatta da eksik bulduğumuz durumlar olduğunda ona göre eklemeler yapıyoruz. Eğitim hayatın içinde, yalın bir şekilde verilmesi gereken bir şey. Çocuğun ailesi ve çevresiyle de ilişkisini kuvvetlendirmek önemli. Bu nedenle toplum ilişkilerini güçlü tutmak adına da çocuklara burada telefon-tableti yasaklıyoruz. Önceliğimiz gerçek iletişim” diye ekledi.
El emeği ürünleri satıp, hayvanlara mama alıyorlar
Atölyelerde yapılan küçük hediyelik ürünleri velileri satan çocukların, oradan elde edilen gelirle hayvan maması aldıklarının bilgisini veren Özel Doğru Odak Okulları Kurucusu Begüm Özdoğularlı Pandır, “Hayvan maması haricinde ayrıca sattıkları ürünlerden elde ettikleri parayla köy okullarına kırtasiye malzemesi de alıyolar. Bu sayede başka hayatların bilincinde oluyorlar ve yardımlaşma bilinciyle hareket etmeyi öğreniyorlar” dedi.
Marangozluğu ve tarımı bilen çocuklar yetiştirmeliyiz
Çocuklara uygulamalı mesleki eğitimi küçük yaşlarda öğretmek gerektiğinin altını çizen Özel Doğru Odak Okulları Kurucusu Begüm Özdoğularlı Pandır, “Marangozluktan anlayan, tarımı bilen bireyler yetiştirmeliyiz. Çünkü gelecekte var olmak için çocukların bunlara ihtiyacı olacak. Matematik problemini sınıfta çözen çocuk, dışarda da hayat problemini çözümleyebilmeli” yorumunu yaptı.
Çocuklar formalarını kendileri dikiyor
Çocukların kendi okul formalarını kendilerinin diktiğini söyleyen Özel Doğru Odak Okulları Kurucusu Begüm Özdoğularlı Pandır, “Velileri de her yıl yeni forma almama konusunda uyarıyorum. Giyilebilecek durumda olanlar temizleniyor ve sonraki yıl bir alt sınıfa devrediliyor. Bu sayede her yıl forma satın alımına gerek kalmıyor. Bu da gereksiz tüketimi önlemiş oluyor” diye ekledi.