Sürdürülebilir enerjiye yö­nelmenin artık bir seçe­nek değil, zorunluluk ha­line geldiğinin altını çizen Ege Sanayici ve İş İnsanları Derne­ği (ESİAD) Yönetim Kurulu Baş­kanı Sibel Zorlu, Ege Bölgesi’nin sunduğu yatırım olanaklarıyla, yenilenebilir enerji sektörün­de faaliyet gösteren firmalar ve uluslararası yatırımcılar için çe­kim noktası olabileceğine atıfta bulundu.

“Birden fazla alternatif yatırım imkanı önemli”

Özellikle İzmir’in rüzgâr, gü­neş ve jeotermal kaynaklar açı­sından Türkiye’nin en güçlü şe­hirlerinden biri olarak öne çık­tığına işaret eden Sibel Zorlu, İZKA’nın İzmir Bölge Planı Ra­poru’na göre Türkiye’nin toplam rüzgâr enerjisi kurulu kapasite­sinin yaklaşık yüzde 17’sini ba­rındıran İzmir’in lider konumda bulunduğunu bildirdi.

Bununla beraber İzmir’i sade­ce enerji üretimi açısından ele al­manın eksik bir okuma belirtisi olacağını vurgulayan Zorlu, şöy­le devam etti: “Kentimiz, aynı za­manda Doğu Avrupa ve Akdeniz Havzası’ndaki en büyük rüzgâr türbini ekipmanı üretim üslerin­den biri haline geldi. Aynı rapo­ra göre, rüzgâr enerjisi sektörü, İzmir’de yıllık 750 milyon doları aşan ihracat hacmi yaratırken, 10 binden fazla kişiye iş olanağı sağ­lıyor. Bölgenin, deniz üstü rüzgâr santralleri yatırımları için de ol­dukça elverişli olduğu unutulma­malı. Bu alandaki teşviklerin ve sanayi altyapısının gelişmesiyle, İzmir’in bilhassa rüzgar enerji­sinde küresel ölçekte daha büyük bir aktör haline gelmesi kaçınıl­maz.”

“Güneş yatırımları için yeni fırsatlar söz konusu”

Ege Bölgesi’nin güneş enerji­si bakımından da güçlü yönle­ri olduğunu dile getiren Zorlu, İZKA’nın verilerine göre Türki­ye’nin toplam güneş enerjisi ku­rulu gücünün yüzde 4’ünün İz­mir’den sağlandığını belirtti. Zorlu, “2022 yılında bölgedeki güneş paneli ve invertör üretim yatırımları, yenilenebilir enerji teknolojileri geliştirme kapasite­sini artırdı. Ancak çok daha faz­lası mümkün. Enerji depolama sistemleriyle entegre edilen ye­ni projeler, yatırımcılar için uzun vadeli ve güvenilir kazanç fırsat­ları sunabilir. Bölgeye yönelik da­ha fazla teşvik mekanizması ve fi­nansal destekler ile güneş enerji­si sektörü hızla büyüyebilir” diye konuştu.

İzmir ve Ege Bölgesi’nin jeoter­mal ve biyokütle kaynaklarıyla da kayda değer bir enerji potansiye­line sahip olduğunu vurgulayan Zorlu, şu ifadeleri kullandı: “Bal­çova-Narlıdere Jeotermal Saha­sı, şehir içi ısıtma sistemlerinde dünyadaki en başarılı örnekler­den biri olurken, Dikili Jeotermal Sahası seracılık alanında kritik bir rol üstleniyor. Bölgede şu an 12 MW kurulu jeotermal enerji kapasitesi bulunuyor ve bu kapa­sitenin artırılması için yeni pro­jeler planlanıyor. Tarım ve hay­vancılığın yoğun olduğu Ege’de, biyokütle enerjisi yatırımları da çeşitli olanaklar sağlıyor. Orga­nik atıkların enerjiye dönüştü­rülmesi, hem çevresel sürdürüle­bilirlik hem de ekonomik kazanç açısından büyük önem taşıyor. İzmir’in biyokütle kurulu gücü şu anda 92,60 MW seviyesinde ve bu alandaki yatırımların artarak devam etmesi bekleniyor.”

“Yeşil hidrojen geleceğin enerjisi olma yolunda”

Yeşil hidrojen alanındaki iler­lemelere de değinen Zorlu, “İz­mir, rafineri ve petrokimya te­sislerinin yanında limanlarıyla da, Türkiye’nin hidrojen talebi­nin en fazla olacağı şehirlerden biri olarak dikkat çekiyor. Bu ko­numuyla, Avrupa’nın hidrojen ekonomisine entegrasyonu açı­sından stratejik bir noktada yer alıyor. İzmir Hidrojen Vadisi Pro­jesi, bölgenin hidrojen yatırımla­rı için bir cazibe merkezi haline gelmesini sağlayabilir. Yatırımcı­lar için yeni teşvik mekanizmala­rının oluşturulması ve sanayide hidrojen kullanımının yaygınlaş­tırılması, Türkiye’yi temiz ener­ji yarışında üst sıralara taşıyabi­lir” dedi.

ESİAD Su Zirvesi

Enerji konusunu ele alırken su kaynaklarını göz ardı etmemek gerektiğini vurgulayan Sibel Zorlu, İzmir’in “su fakiri” olma riski taşıdığını söyledi. Bu nedenle 15 Nisan’da ESİAD tarafından düzenlenecek Su Zirvesi’nin sürdürülebilir sanayi ve tarım politikalarının ele alınacağı bir platform olacağına değinen Zorlu, şunları kaydetti: “Sanayi ve tarım sektörlerinde suyun daha verimli kullanılması, atık su geri kazanım projelerinin yaygınlaştırılması ve temiz üretim tekniklerinin uygulanması, su krizine karşı alınabilecek en etkili önlemler arasında yer alıyor. Ayrıca, rüzgâr ve güneşe dayalı sistemlerin, su tüketimi açısından en çevreci enerji üretim yöntemleri arasında olması nedeniyle, yenilenebilir enerji yatırımları su krizinin yönetimi açısından da büyük önem taşıyor.”

Kaynak URL