PwC Türkiye, ikincisini gerçekleştirdiği Yurt Dışı Yatırımları Araştırması’nın sonuçlarını yayınladı. Türkiye’deki şirketlerin yurt dışına yaptıkları doğrudan yatırımların mevcut durumunu analiz eden araştırma, bu yatırımların şirketlerin büyüme hedeflerine nasıl katkıda bulunacağına yönelik bir perspektif sunuyor.
Türkiye’den yurt dışına yapılan yatırımların genel görünümünü veriler ışığında analiz eden raporda, doğrudan yatırımlar için tercih edilen lokasyonlar, temel karar alma mekanizmaları, motivasyonlar ve geleceğe yönelik beklentiler de değerlendiriliyor.
Araştırmanın bulgularına göre, Türkiye’deki şirketlerin yurt dışına yönelik yatırım planlarında Avrupa ve ABD bu yıl da ilk sırada yer alıyor. Yurt dışına yatırım kararlarında, coğrafi konum, pazar büyüklüğü, politik istikrar ve regülasyonlar belirleyici etkenler olarak öne çıkıyor. Yurt dışındaki müşterilerin talebi üzerine yeni bölgelere yatırım yapma motivasyonu ise bu yıl öne çıkan bir diğer yatırım unsuru olarak dikkat çekiyor.
Avrupa ve ABD ilk sırada
Araştırma kapsamında katılımcıların en fazla doğrudan yatırım yaptıkları ülkeler ise Almanya, Hollanda ve ABD olarak sıralanıyor. Geçen sene en yüksek yatırım ülkesi olan Romanya bu sene 4. sırada yer alırken, onu Birleşik Krallık, Rusya, İspanya, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri izliyor.
Katılımcıların yüzde 89’u önümüzdeki üç yıl içinde yeni yatırım planladıklarını belirtirken, hedef bölgeler arasında ilk sırada yüzde 25’lik pay ile Avrupa geliyor. Bunu sırasıyla yüzde 22 ile Kuzey Amerika (ABD ve Kanada) ve yüzde 15’lik pay ile Avrasya takip ederken geçen seneye kıyasla artış trendinde olan Afrika bölgesi ise yüzde 12 ile 4. sırada yer alıyor.
“Her ölçekte şirket için hayati önem taşıyor”
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yurt dışına yatırım yapan şirketlerin motivasyonlarının ülke ekonomisinin gelişimi için önemli bir gösterge olduğunu vurgulayan PwC Türkiye Kıdemli Ortağı Cenk Ulu, şunları söyledi:
“Küresel ve yerel gelişmelerin ışığında hedef pazarlara yakın olmanın önemi giderek artarken sadece yerel sınırlar içinde kalmak yerine, yeni pazarlardaki büyüme fırsatlarını değerlendirmek her ölçekteki şirket için hayati bir önem taşıyor. Bu stratejik yaklaşım, şirketlerin rekabet avantajı elde etmelerine ve sürdürülebilir bir büyüme yakalamalarına da destek oluyor. Yatırımcı şirketlere stratejilerini oluşturmak, yeni fırsatları değerlendirmek ve potansiyel zorlukları belirlemek açısından faydalı bilgiler sunan Yurt Dışı Yatırımları Araştırmamız, şirketlerin karşılaştıkları zorluklar ve fırsatlara da dikkat çekiyor.”
İş kültüründeki farklılıklar
Araştırma, şirketlerin yurt dışına yönelik yatırımlarda karşılaştıkları temel zorluklara da ışık tutuyor. Buna göre, yetkin insan kaynağı bulma, iş kültüründeki farklılıklar, hukuki süreçlerin zorluğu ve regülasyonlara yönelik bilgilerin az olması, yerel pazara yönelik içgörü eksikliği ve finansmana erişim başlıca temel zorluklar olarak sıralanıyor.
Geleneksel yöntemlerin yanında start-up yatırımları dikkat çekiyor
Araştırmanın yeni yatırım trendlerine odaklanan bölümünde uluslararası yatırım trendlerindeki değişimlerin de altı çiziliyor. Buna göre, geleneksel yöntemler olan sıfırdan yeni yatırım (greenfield investment), şirket birleşmesi ve satın almalar (M&A ve brownfield investment dahil) ajandalarda üst sıralarda yer almayı sürdürüyor, ancak özellikle teknoloji odaklı sektörlerde start-up yatırımları dikkat çekiyor.
Uluslararası yatırımların başarısında doğru İK politikasının önemi büyük
Yurt dışına yapılan yatırımlardan genel olarak memnuniyet duyulması, uluslararası genişleme stratejilerinin etkinliği ve devamlılığına dair önemli bir gösterge olarak dikkat çekiyor. Yatırımları başarı ile yöneten Türk yöneticilere göre, en önemli altı konu başlığı raporda şöyle sıralanıyor:
1-Ön araştırma ve pazar analizi: Yatırım kararından önce ortalama beş yıllık bir dönem boyunca ön araştırma ve pazar analizi yapılmalı. Bu sürede yatırım bölgesini tanımak için ihracat, distribütör kanalıyla satış ve/veya depo kanalıyla satış modelleri değerlendirilebilir.
2-Finans ve bankacılık sistemi analizi: Hedef ülkenin finansal yapısı ve bankacılık sistemine ilişkin detaylı çalışmalar yapılmalı. Finansal kaynaklara erişim ve nakit akış yönetimi, yatırımın sürdürülebilirliği açısından kritik önem taşıyor.
3-Vergi, hukuk ve teşvik yapısı: Hedef ülkenin vergi ve hukuk sistemine dair detaylı çalışmalar yapılmalı. Teşvik mekanizmalarından faydalanmak için yerel düzenlemelere hâkim olmak şart.
4-Yerel danışmanlık ve pazar hakimiyeti: Yerel pazar dinamiklerine hâkim, doğru yönlendirme yapabilecek danışmanlarla çalışılmalı.
5-Doğru insan kaynakları politikası: Yerel iş gücüne uygun ve kültürel adaptasyonu destekleyen insan kaynakları politikaları geliştirilmeli. Şirketin merkez kültürü ile yerel beklentiler arasında denge kurulmalı.
6-Raporlama ve performans değerlendirme: Yatırımın başarısını izlemek için ihtiyaçlara uygun raporlama sistemleri tasarlanmalı.