Necmi ÇELİK

UTİKAD Gümrük ve Antrepo Çalışma Grubu Başkanı Arkın Obdan, gümrük sistemindeki yenilikleri değerlendirirken, lojistik depolar ve antrepola­rın yeni dönemde Türkiye’nin dış ticaretinde oynayacağı stratejik rol konusunda DÜN­YA Gazetesi’nin sorularını ya­nıtladı.

Schengen vizesi alımın­da yaşanan sorunların da ti­caret savaşları içine giren bir konu olduğunu savunan Ar­kın Obdan “Hep transit taşı­macılıktan bahsediyoruz. De­polar tüm ülkeye yayıldığında hizmet ihracatına ve taşıma­cılık sektörüne transit ticare­tin daha faydası olacaktır. Bi­zim hem üretim gücümüz var, toprağımız geniş, insan gücü kaynağımız büyük hem de ti­caret kabiliyetimiz var” diye konuştu.

Antrepolar bacasız fabrika Hem dış ticarette hem de lojistik sektör açısından depo ve antrepoların önemi nedir?

Bir önceki Gümrük Kanu­nu’nda antrepo rejimi yok­tu sundurmalar vardı. Fakat yapılan düzenleme ile ant­repolar gümrüklü alanlarda bekleme sürelerinin sınırsız olduğu ekonomik etkili güm­rük rejimi içine girdi. Antre­polar böylece sadece malla­rın depolandığı bir alan ol­maktan çıktı ve ekonomik bir etki yaratan bir rejimin unsurları haline geldi. Ant­repoların etkin kullanımı sa­yesinde dış ticarette derin faydalar yaratılabileceği an­laşıldı.

Aslında 4458 sayılı Güm­rük Kanunu excel bilgisayar programına benziyor. Birileri sadece 4 işlem yapabilirken, başkaları excel ile daha derin bilgiye dayanan matematik­sel işemler yapabiliyor. Bizim Gümrük Kanunu da, mevzu­ata ve işleyişe yeterince ha­kimseniz sorduğunuz her so­ruya cevap verebilecek bir nitelik taşıyor.

Aslında mev­zuatımız uygun, sadece doğ­ru soruları sisteme vermemiz gerekiyor. Antrepolar kanun­da en önemli başlıklardan bi­risi. Antrepolarda ticaret de yapabiliyorsun.Türkiye hem pandemi sonrası dönemde hem de mevcut konjonktür­de envanter stoklamasında en doğru yerde duruyor. Doğu ile batının birleştiği, şişe ağzı ol­duğu bir noktadayız. Kuzey ve güneydeki çatışmalar ve jeo­politik tablo bizi Orta Kori­dor’da işlem yapmaya zorladı ve zorluyor.

Türkiye birçok küresel ve­ya yabancı şirket için envan­terin tutulacağı ve malların eşyaların yakın kıyılara ser­vis edileceği en önemli nok­talardan biri. Hem konvansi­yonel ticaret ve depolamada hem de e-ticarette çok önemli bir noktadayız. Eğer demir­yolu altyapısını da bağlayabi­lirsek bu avantaj daha da ar­tacaktır. Zaten deniz ve ka­rayolu lojistik imkanlarında Avrupa’da çok iyi bir yerde­yiz. Aslında vize konusu da ti­caret savaşları içine giren bir konu. Koskoca TIR’la yola çı­kan bir sürücünün Avrupa’ya iltica edecek hali yok. Ulusla­rarası ticarette Türk taşıma­cılık filolarının zorlanmasını isteyenler var belli ki.

Küresel şirketler için cazip

Pandemi sonrası tablo nedir antrepo düzeninde?

Aslında pandemiden son­ra antrepoların doluluk oran­ları çok arttı ve çok değişik operasyonlar yapabiliyoruz. Şöyle ki, Türkiye’de mukim olmayan dünyada herhangi bir ülkedeki bir şirket Türki­ye’de sadece potansiyel ver­gi numarası alarak antrepo­larda eşya beyanı yapıp bu­rada malını stoklayabiliyor. Malını yakın ülkelere veya Türkiye içinde satmak iste­diği zaman faturasını kesip gümrüklemesini yaparak teslimini sağlamış oluyor.

Böylece ‘just in time- anın­da teslimat’ şansı yaratıyor. Yakın kıyı ülkelere ihracat­ta antrepoları artık çok et­kin kullanabiliyoruz. Ulus­lararası bir firma 20 değişik ülkede ürettiği bir ürünü Tür­kiye’de de ürettiği ürünlerle buluşturup bizdeki antrepo­ları dünyaya dağıtım kanalı olarak konumlandırabiliyor. Birbirinden tamamen bağım­sız 20-30 ülkeye Türkiye’de­ki antrepolar üzerinden ih­racatını gerçekleştirebiliyor. Bunlar yapılırken mikro lojis­tik işlemleri de burada oluyor. Antrepolara gerçekten baca­sız fabrika diyebiliriz.

E-ticaret bu eğilimi ne yönde teşvik edecek?

E-ticaretteki artışla birlik­te Türkiye’nin de ciddi hedef­leri var. 2027’ye kadar toplam ihracatın yüzde 10-11’ini de e-ticaret ile yapma hedefi var. Bu rakamları sağlarken, bu işin ithalatı da gelecektir kuş­kusuz. Depolara ekstradan ihtiyaç olacaktır. Konvansi­yonel depolama ile e-ticaret depolaması arasında 3-5 ka­tı fark var.

Örneğin; 5 bin pa­let malı 10 bin metrekare de­poluyorsanız, buna denk ge­len e-ticaret için 3-5 katı daha büyük antrepolar lazım. E-ti­caretin gelişmesiyle birlikte mevcut depo kapasitelerimi­zin de artması gerekecektir. Bu depo kapasitesini de Mar­mara veya Ege Bölgesi gibi yerlerde yoğunlaştırırsak bu sefer arazi değerlenecek ve kiralama dahil toplam lojis­tik için maliyetler artacaktır. Bu yüzden depo yatırımları ülke sathına yayılmalı.

Lojistik merkezlerin önemi

Denizlerden uzaklaşma­mak lazım değil mi?

Aslında denizlerden de uzaklaşabiliriz, bizim 4458 sayılı Gümrük Kanunumuz­da (25 sene olmuş) Türkiye gümrük bölgesi belirlenirken tüm ülke sathı gümrük ala­nı olarak kabul ediliyor. Eski kanun sadece sınırları güm­rük hattı olarak belirliyordu. Dolayısıyla şimdi depoları ve antrepoları iç koridorlara da yayabiliriz. Zaten mevcut du­rumda 12 lojistik merkez pro­jesi var. Bunlar Türkiye’nin değişik yörelerinde planlan­mış durumda.

Lojistik merkez kurmak kolay. Ancak bunları birbiri­ne demiryolu ağlarıyla bağ­layamazsanız hiç bir avantajı kalmıyor. Yine kara taşımacı­lığına başvurmak durumun­da kalıyorsunuz ve çok modlu taşıma sistemine giremiyor­sunuz.

Bizim deniz kenarla­rımız çok değerli. Örneğin, Mersin’in en güzel yerinde Türkiye’nin en büyük dış ti­caret limanı konumlanmış durumda ve liman daha da çevreye yayılıyor. Deniz ke­narları daha verimli alanlar bu yüzden depolamaları lojis­tik merkezlerde yapabiliriz, moda deyişiyle “dry-port” dediğimiz yerlerde. Dış tica­reti ve transit ticareti Tür­kiye’nin bütün sathına yay­dığımız zaman hem daha ucuz maliyetler ortaya çı­kacak hem istihdam arta­cak hem de uluslararası ticaretten alacağımız pay büyüyecek.

AB gümrük mevzuatında içe kapanıyor, hazırlıklı olmalıyız

AB 2016’da yeni gümrük ka­nunu düzenine geçti ve bu sü­re boyunca bir dizi uyumlaş­tırma çalışması yapıldı. 2025 yılında bunları tamamlamayı öngörüyor. AB yeni gümrük mevzuatına, hem ticaretin akışkanlığını arttırma hem de e-ticareti kolaylaştırmak adına bazı eklemeler yapıyor.

Ancak bana göre Avrupa burada iş akışını biraz artıralım derken sanki gümrük mevzuatında biraz içe kapanıyor. Gümrük kanunlarının yanına Fit-for 55 ve Paris İklim Anlaşması taa­hütlerini de ekliyor. Hedef önce 2030’da emisyonları yüzde 55 azaltmak ve sonra da 2050’de karbon nötr Avrupa hedefine ulaşmak.

Bu hedefe giderken Sınırda Karbon Düzenlemesi uygulaması da getirildi. Bu dü­zenleme ile Avrupa sınırlarına girecek üçüncü ülkelerin mal ve eşyalarına tarife dışı vergi ve teknik engeller koydular. Tarım ürünleri usulüne uygun üretilmediği zaman ağır vergi yaptırımları ve cezaları olacak. Sürdürülebilirlik kriterlerine göre yeni sınırlamalar da yapıl­dı.Yeni gümrük kanunlarından güç alarak çocuk işçilerle ilgili çok katı kurallar getirdiler. Bu yaptırımlar bir ihbar ile devre­ye giriyor ve ispat zorunlulu­ğu yok.

Bu şartlara uymayan ülkelerden yapılan ithalattta yine ciddi cezalar olacak, ilave vergiler veya ithalat yasakları da seçenek dahilinde. Bu yaptı­rımlar zaman içinde Türkiye’ye de gelecek. Üyelerimizi bu ko­nulara hazırlamak için çalışma grubu olarak sürekli bilgilen­dirmeler ve webinarlar yapıyo­ruz. AB, Kontrol Edilmiş Güve­nilir Tüccar uygulaması ile Yet­kilendirilmiş Yükumlü Sistemi ve Dünya Ticaret Örgütü’nün de düzenlemelerini aşan yeni kurallar getiriyor. Bu kurallar özellikle e- ticaret ile başlaya­cak. 2028 ile birlikte tek veri gi­rilerek ithalatlar yapılacak.

Gümrük geçişleri hızlandı, gecikmelerin nedenleri doğru yerde aranmalı

Gümrüklerde yaşanan temel so­runlar neler?

Resmi şöyle çizelim. Gümrük Kanunumuz esas olarak Avrupa gümrük mevzuatından alınmış. Gümrükte dikkat edilen üç nokta vardır, gümrük başka işlere ka­rışmaz. Der ki ben malın kıymeti­ni bilmeliyim. Ticaret önlemle­rinden dolayı malın menşeini ve malın gümrük tarifesini bilme­liyim. Hangi mala hangi kıymet üzerinden, hangi tavizi uygula­yarak gümrük vergisi alacağım bunları bilmeliyim. Bunun dışın­daki tüm uygulamalar tüketiciyi, halk, hayvan ve bitki sağlığını ko­rumak adına yapılan uygulama­lar olup gümrüklerin dışındaki dış ticaret uygulamalarıdır.

Dış ticaret bütün dünyada mü­tekabiliyet esasına dayalıdır. 50 yıldır uygulanan bir durum ve bizim dış ticaret politikamız da onun üzerine kurulu. Trump ise yeni keşfetmiş görünüyor.

Bizim jeopolitik durumdan do­layı sınırda bu incelemeleri yap­mak ve sıkı tutmak durumunda­yız. Avrupa’da işler kolaylaşırken biz de neden işler zorlaşıyor diye soruyorlar, çünkü kara sınırla­rımızın çok geniş bir yerde ve AB’nin sınırlarını da koruyoruz.

Bir inceleme ve kontrol yapma­dan bu eşyaları, malları içeri ala­mazsınız. Gümrükler tek pence­re ile hızlandı. 2008’den itibaren tek pencere sistemi çalışmaları başladı. AB içinde ise 2016’dan itibaren çalışma başladı tek pen­cere için. Bu sürede epeyce ev­rak dijital ortama geçti. Biz artık gümrüklere bir beyanda bulun­duğumuz zaman online müra­caat yapıyoruz. Tüm bakanlık kontrollerini de onayları da onli­ne alıyoruz.

Gümrüklere sundu­ğumuz evrakların arkasına da artık evrak eklemiyoruz, sadece kod numarasını yazıyoruz. Güm­rük memuru da bu koda bakarak kontrolü yapabiliyor. Burada Ti­caret Bakanlığı ve gümrüklerin hakkını teslim etmek lazım. Şu anda tek pencere uygulamasın­da Avrupa’dan iyiyiz, nereden geriyiz, Uzak Doğu ülkelerinden ,Singapur ve Tayvan’dan geriyiz. Onlar tüm işlemleri dijitale aktar­mış durumdalar ve tek pencere sistemini çok iyi çalıştırıyorlar.

Bizim bunu yapabilmemiz için önce Avrupa’nın da buna ayak uydurması gerek. Union Custom Code’ın çıkması ile birlikte tek pencere sisteminde atağa ge­çecekler. Türkiye olarak aslında bir sürü konuda hazırız ancak dijitalleşmede en büyük engel dijital uçurum. Bir yerler tam di­jitalleşirken bazı yerler çok geri kalıyor.

Kaynak URL