Artan nüfusla birlikte Tür­kiye’de kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının 2030 yılında 1.200, 2040 yılında 1.116, 2050 yılında ise 1.069 metreküpe kadar düş­mesi bekleniyor. Bu rakamlar, Türkiye’nin su kıtlığı çeken bir ülke durumuna geleceğini gös­teriyor.

Bununla birlikte, Türki­ye’de her bir nehir havzası kendi içerisinde farklı dinamiklere ve öncelikli sorunlara sahip. Türki­ye’de 25 ana nehir ve kollarının oluşturduğu su toplama havza­larına nehir havzası deniyor. Ne­hir havzalarında yıllık kişi başı­na düşen su miktarlarına bakıl­dığında sadece dokuz havzada su stresi yaşanmadığı görülüyor.

Bunlar Batı Akdeniz, Antalya, Batı Karadeniz, Doğu Akdeniz, Ceyhan, Dicle-Fırat, Doğu Ka­radeniz, Çoruh ve Aras. Bununla birlikte dört nehir havzası kesin kıtlık riski altında. Bunlar; Mar­mara, Küçük Menderes, Burdur ve Akarçay havzaları şeklinde. Beş havzada su seviyesi kıtlık dü­zeyine gelmiş durumda. Susur­luk, Kuzey Ege, Gediz, Sakarya ve Asi kıtlık seviyesine gelen hav­zalar arasında yer alıyor. Yedi havzada ise su stresi söz konu­su. Söz konusu havzalar arasın­da Meriç-Ergene, Büyük Mende­res, Yeşilırmak, Kızılırmak, Kon­ya Kapalı, Seyhan ve Van Gölü bulunuyor.

Kendini yenileme kapasitesi aşılan havzalara dikkat edilmeli

Havzalardaki akış miktarı ile bu havzalardan faydalanan nü­fus arasında da orantısızlıklar var. Örneğin, ülkemizdeki top­lam nüfusun yüzde 28’i Marma­ra Bölgesi’nde yaşarken, burada­ki havzalar toplam akışın sade­ce yüzde 4’lük kısmını topluyor. Meriç, Ergene, Gediz, Büyük Menderes, Burdur Gölü, Akar­çay, Konya ve Asi Nehri havzala­rında yüzey ve yeraltı suyu kul­lanımı, su kaynaklarının kendi­ni yenileyebilme kapasitesini aşmış durumda.

Bu durum, hav­zalar üzerindeki baskıyı arttıra­rak, doğal ekosistemler üzerinde büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu­nunla birlikte, kentleşme, sanayi ve tarımın yoğun olduğu havza­larda, örneğin Büyük Menderes ve Ergene Havzalarında kirlilik sorunundan da söz etmek müm­kün. Eğirdir Gölü, Bafa Gölü, Tuz Gölü, Gediz Deltası, Uluabat Gö­lü, Beyşehir Gölü, Eber Gölü, Burdur Gölü ve Göksu Deltası gi­bi sulak alanlar ise kirlilik baskı­sı altında varoluşlarını sürdür­meye çalışıyor.

Su politikaları değişti fakat hedeflenen nokta halen uzak

Türkiye, 2011 yılında Su Yö­netimi Genel Müdürlüğü’nün kurulması ile havza bazında su yönetimine geçti. Böylece, su kaynaklarının her bir nehir hav­zasının koşulları ve öncelikleri göz önüne alınarak bütüncül bi­çimde izlenmesi, durumlarının doğru değerlendirilmesi ve adil ve sürdürülebilir bir su tahsisi sürecine geçiş hedeflendi. Türki­ye’nin 25 nehir havzası için ‘Ne­hir Havzası Yönetim Planları’ ha­zırlık süreci başladı, Havza Yöne­tim Kurulları ve Yüksek Kurullar kuruldu.

Türkiye’nin, su politikası ala­nındaki hedefleri, 21 Ekim 2021’de Su Şurası Sonuç Bildir­gesi ile kamuoyuna sunuldu. Tür­kiye’nin su ile ilgili stratejilerinin belirlenmesi amacıyla araların­da 56 farklı üniversiteden akade­misyenlerin, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının, büyükşehir be­lediyelerinin ve su kanalizasyon idarelerinin ve su kullanıcıları­nın da dahil olduğu paydaşlarla çalışmalar sonucunda 21 Ekim 2021’de 28 maddelik “Su Şurası Sonuç Bildirgesi” yayımlandı.

Sonuç Bildirgesine göre su kaynaklarının tükenme sınırına ulaşmadan korunması, verim­li kullanılması ve doğru yöneti­mi ülkemiz için bir zorunluluk­tu. Şura kararları arasında kal­kınma planı da dahil bütün ulusal planlarda su kaynaklarının ko­runması hususunun yer alması yer alıyor. Bu karar önemli çünkü su, ekonomik büyüme, kentsel ve kırsal gelişim ve sektörel kalkın­manın en temel birleşenlerinden. Suyun mevcut durumunu göz önüne almadan yapılan planların hedeflerine ulaşamama riski var.

Tatlı suyun %73’ü tarımda öncelikli konu verimlilik

Şura kararlarının bir başka önemli odağı, kentsel, tarımsal ve endüstriyel su kullanımında suyun verimli kullanımını önce­liklendirmesi. Tarımsal üretim­de suyu verimli kullanan modern sulamaya geçiş ve tarımsal sula­mada dijitalleşmenin sağlanma­sı için yeni finansman modelle­rinin devreye alınması hedefler arasında yer alıyor. Suyumuzu en fazla tükettiğimiz sektör ta­rım; Türkiye’de tatlı suyun yüz­de 73’ü tarımda kullanılıyor.

En yaygın sulama yöntemi salma su­lama adı verilen, tarlalara suyun oluk oluk akıtılarak verildiği bu yöntem, suyu verimsiz kullanı­yor. Salma sulama aynı zamanda bitkisel üretim için elzem olan üst toprağın erozyonla kaybına neden oluyor. Sadece su kaynak­larımızın değil, tarım için gerekli toprak yapısının da tükenmesine neden oluyor. O nedenle, modern sulama gibi tarımsal üretimde suyu verimli kullanan yöntem­lerin uygulanmasının yaygınlaş­ması kritik öneme sahip.

Kaynak URL