Kitapların evimi istila etmesi hoşuma gidiyor

Faruk Şüyün

faruksuyun@dunya.com

Sevin Okyay’la gazeteciliğe başlangıç tarihlerimiz arasında bir yıl var, benimki 1976, onunki 75. Ama, sevgili Sevin’in çevirilerini 1963’ten bu yana okuyoruz. Hemen söyleyeyim, Harry Potter kitaplarını oğlu Kutlukhan Kutlu ile birlikte -ilki hariç- o Türkçeye çevirdi. Türkiye’nin ilk kadın sinema eleştirmeni olarak ödüllendirildi. Dünya Kitap dergisinin Yılın Polisiye Kitabı ödülleri jürisinde yıllardır beraberiz. Bütün bunların ötesinde sohbetinden keyif aldığım; hayata incelikli, mizah dolu bakışını sevdiğim, çalışkanlığına hayran olduğum iyi bir dostum…

“Oturduğum evlerde daima salon tâbir edilen yerlere koymuşumdur yazı masamı. Kafam da öyle çalışıyor; kalabalıkta, gürültüde, ışıkta çok rahatım. Buna karşılık hiç kimsenin olmadığı sessiz bir evde ‘aman ne güzel’ denilen pozisyonlarda benim uykum geliyor. İlla biri bulunacak, televizyon açık olacak, bir şey olacak… Hem konuşulanları dinlemeli hem ara ara televizyona göz atmalıyım… En acil işleri dahi bu koşullarda yaparım.” Yazı masasının önündeyiz Sevin Okyay’ın. Kedisi Bonci tüm sevimliliği ile kucağında oturuyor. Pandemi nedeniyle görüşemediğimiz, rahat rahat sohbet edemediğimiz ayların öcünü alırcasına sohbet ediyoruz, ama önce söyleşimizi bitirmeliyiz.

Evinin her yeri kitap, desem abartmış olmam. Sığamamaya başlayınca yan taraftaki kardeşinin evine de misafir göndermeye başlamış onları. “Kitaplar her tarafı kaplıyor, öyle fethedici bir şeyi var, istilâ ediyor, her odaya yerleşiyorlar, bu da benim hoşuma gidiyor doğrusu” diyor.

Ortası deri kaplı yazı masası pek güzel, ama biraz küçük geliyor bana:

Yandaki masa onun yükünü alıyor. Bu masayı çok seviyorum, yıllardır beraber çalışıyoruz, değiştirmek hiç aklıma gelmedi. Aslında çok daha fiyakalı bir masaydı vaktiyle, benim elime düşmeden! 40 küsur sene önce bir antikacıdan almıştım.”

Masanın üzerindeki naneli şekerlerden ikram ediyor, ağzımda çocukluğumun tatları. Spiral defter dikkatimi çekiyor:

onda. Çevireceğim orijinal kitabın fotokopisini çektirip spiral defter haline getiriyorum. Çünkü o sayede sayfalar dönebiliyor, kitapta böyle bir şey mümkün değil biliyorsun. Ayrıca spiral defterin üzerine not da alınabiliyor.”

Son yıllarda Onk Ajans’la çalışıyormuş. Onlar hesaplamışlar, 150’ye yakın çevirisi var. Bir zamanlar yaptığı, ama unuttuklarını bile bulmuşlar. Kütüphanede çevirisini yaptığı İngilizce kitapların yanında onlarla ilgili başka kitaplar da yer alıyor. “Çeviri yaparken çevirdiğim yazarın sadece dilini değil, arkasındaki kültürü de bilmem gerekiyor. Bunu tam anlamıyla yapmak mümkün değil, ama gene de çalışıyorum” diye açıklıyor nedenini.

“Çeviri sırasında çok kelime bakarım. Ekranda iki sözlük daima açık olur. Hep kuşku duymak gerek, çünkü bazı kelimelerin çok anlamı bulunuyor, bazen 16.’sı doğru sözcük olabiliyor. Benden çok daha geniş bir arama kabiliyetine sahip olan oğlum Kutlukhan’a da soruyorum” diyor.

Peki, çevirmenlikten para kazanılıyor mu?

“Harry Potter’dan gelenlerle şu anda bulunduğumuz evi aldım son derece makul bir fiyata. Her ne kadar yalı olduğu söylendiyse de zaman zaman! Potter olmasaydı ev almak katiyen mümkün değildi, para kazanmak da öyle. Derlerdi ki çeviri yaptığın zaman mutlaka bir başka işin daha olsun, ben ne yaptım, gittim gazeteci oldum.”

Seneye 60 yıl olacak çeviri yapmaya başlayalı. Onun için en önce çeviri var. “Okumak, yazmak, çevirmek için teşvike ihtiyacım olmadı. Onlar, benim doğal olarak yaptığım şeyler” diye anlatıyor.

O, aynı zamanda sinema eleştirmeni, caz eleştirmeni, polisiye eleştirmeni, spor yazarı, televizyon ve radyo programcısı… Yani bir koltuğa çok karpuz sığdırıyor. İlk film eleştirisi, 1984 İstanbul Film Festivali’nde Fellini’nin  Ve Gemi Gidiyor  başlıklı filmi hakkındaydı. O yazıyı da işten atılma tehdidiyle, Enis Batur’un zorlamasıyla yazmış:

“Sinema eleştirileri yazmaya başlamamın müsebbibi Enis Batur, bir miktar da Ömer Madra’dır. Caz için, bana Açık Radyo’da program yaptıran Ömer Madra. Spor yazmak için yer bulmakta güçlük çektim. 20-25 yıldır polisiye üzerine yazıyorum. Polisiye hep okurdum, ama bu kadar çok değil. NTV Radyo’da uzun yıllardır devam eden ve sevilen Cinayet Masası isimli bir programım var. Aslında ben, her şeyi okumayı seviyorum.”

Masanın arkasındaki raflarda, odanın birçok yerinde hayvan bibloları, pelüş oyuncakları eşekler, geyikler, bir panda… “Eşekleri seviyorum, geyikleri güzel diye almışımdır” diyor, “pek çok hayvan oyuncağım var.”

Yanındaki vazoda bulunan çiçek, anneler günü için gelmiş, “ne yazık ki masamda hep çiçek oluyor diyemeyeceğim, eskiden olurdu ama” diye anlatıyor.

Bu kadar verimli biri olarak niye kendi kitaplarını yazmadığını merak ediyorum:

“Niye yazmadım, bilmiyorum. Düşünüyorum da birincisi cesaret edememişimdir mutlaka, ikincisi vaktim olmadı. 1975 eylülünden beri basındayım. Genelde işlerden herkes kaçarken ben, ‘yaparım’ diye atlarım. Dolayısıyla hakikaten çok çok işim oldu. Söylediğim gibi kendime iş yaratmakta da yeter durumdayım! Birisi bana deseydi ki senin geçimini iki yıl sağlayacağım, belki o zaman yazabilirdim, bilmiyorum. Ama yazanlara çok saygım var.”

Son söylemek istediğin diye soruyorum:

“Bir şeyi itiraf edeyim, masam gen elde gördüğünüzden daha karışık oluyor!”

Kaynak URL