Pera Palas'ta gece

Aslı BARIŞ

Hikayeyi başa saralım: Ne kadarlık bir emeğin ürünüdür bu proje?

EMRE ŞAHİN: İyice başa sararsak, (Charles King’in 2015’te yayınlandığı kitabına istinaden) ‘Pera Palas’ta bir gece adlı kitabın piyasaya çıkması diyebiliriz… Taze bir gözle Türkiye tarihini anlatan değişik bir romandı. Otelinin üzerinden anlatması çokta güzel gelmişti. O dönemde “buradan çok güzel bir şey çıkar” diye düşünüp kitabın haklarını almıştık. Ama sonra ne yapacağımızı bilememiştik. Bir sene öncesinde Elif Usman ile le beraber çalışmaya başladık. Akabinde Nisan Dağ ekibe katıldı… Ve ortaya dizimiz çıktı.

Ama dizi, tam olarak da kitabı yansıtmıyor, değil mi?

E.Ş: Hayır, çok daha farklı bir kurgusu var. Yarattığımız kahramanlar vb tamamen farklı. Sadece otelin tarihte önemli olaylara şahitlik etme fikrini aldık diyebiliriz. Onun üzerinden yarattığımız kahramanlarla bambaşka bir hikayeye dönüştürdük. Güzel bilgiler aldık kitaptan, o ayrı. Ama Elif ile birlikte kurguladığımız senaryo bambaşka bir şey.

Peki, zaman yolculuğu meselesi bu otelin şahitlik etmesine istinaden mi kafanızda oluştu?

E.Ş: Zamanda yolculuk fikri olayın çıkış aşamasından beri olan bir şeydi. Sonuçta bu otelde pek çok önemli olay yaşanmış. Örneğin şu an bulunduğumuz balo salonunda… Ben buraya çocukluğumdan beri nedense garip bir şekilde bağlı hissediyorum kendimi. Beni heyecanlandıran hani ilk çıkış noktası o oldu. Sonra Elif de bunu aldı ve bambaşka daha heyecanlı, güzel yerlere getirdi.

ELİF USMAN: Zaman yolculuğu aslında bizim için araç gibi oldu. Günümüzden tarihe bakabilmek için bir vesile. Asıl amaç zaman yolculuğunu anlatmak değil. Günümüzün gözleriyle o yıllara bakmak çekici geldiği için, dönem dizisinden ayıran şey de bu.

Dizinin ne kadarı otelde çekildi?

NİSAN DAĞ: Çok çok azı… Balo salonu ve günümüzde geçen kısım hariç, hemen hemen her şeyi yeniden kurma kararını en başta vermiştik. Kartal’da sıfırdan, İstanbul’un o yıllarını yansıtan, otelden dışarı çıktığımızda 1919 İstanbul’unu yaşayabileceğimiz bir bölge yarattık.

Kartal’da bir Pera Palas var yani…

N.D: Evet, öyle diyebiliriz…

“HİKAYENİN KÜRESEL ANLAMDA İZLEYİCİNİN İLGİSİNİ ÇEKECEK BİR TAVRI VAR”

Dizi uluslararası platformda yayınlanacak ve çok fazla izleyiciyle buluşacak. Ancak hikayenin kurgusunda ‘bize’ dair önemli bir unsur var: Atatürk ve Kurtuluş Savaşı… Türk izleyici bundan ne alacak, farklı bir ülkenin vatandaşı ne hissedecek izlerken? Nasıl bir tepki bekliyorsunuz küresel anlamda?

E.U: Tabii ki burada bizim tarihimiz için son derece önemli olan unsurlar var. Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’nın çıkışını izlemek bizde çok farklı hisler uyandıracaktır. Ama hikayenin küresel anlamda izleyicinin ilgisini çekecek çok gizemli ve eğlenceli bir kurgusu var. Bir sürü merak unsuru var. Hiç durmayan bir aksiyonu var. Bunlar dünyanın her yerinde insani cezbedecektir. Yani çok temel, insani duygular anlatılıyor aslında. Aile duygusu gibi, babalık, ağabeylik, kardeşlik… Yapısı itibariyle evrensel duygular barındırdığı için her yerde bir karşılık bulacağını düşünüyorum.

E.Ş: Bence de uluslararası arenada da sevilecek. Osmanlı’nın o dönemi çok bilinmiyor ama kültürü merak uyandırıyor. Ben yabancı seyircinin izledikleri zaman beklemedikleri bir şeyle karşılaşacaklarını düşünüyorum. Pera’daki gece hayatı, eğlence kültürü, o çok seslilik, çok kültürlü İstanbul… Osmanlı deyince çoğu kişi daha farklı bir tablo çiziyor, dizide tarihsel boyutu sergilemek hem eğlenceli hem de eğitici olacak.

Bir önceki projeniz ‘Rise of Empires: Ottoman’da Fatih’in yaşamı mercek altındaydı. Şimdi Atatürk ve Kurtuluş Savaşı hikayesi… Bu kadar önemli figürleri seçmeniz, stratejik bir hareket mi?

E.Ş: Bu Kurtuluş Savaşı üzerine bir hikaye değil ki… Atatürk, hikayede gerektiği kadar var. Biz hiçbir zaman popülizm peşinde koşarak ya da “onu da koyalım, bunu da koyalım” zihniyetiyle bakmadık. Tamamen hikâye üzerinden, hikâye ne gerektiriyorsa, “bunu en güzel, en canlı şekilde nasıl anlatabiliriz” diyerek oradan bakmaya çalıştık. Tabii ki bazı şeylere saygı göstererek… Ama özetle bu Esra’nın hikayesi… Biz oraya Esra karakteri ile gittiğimiz için genel olarak onun hissiyle onun dünyası ile bakıyoruz. Esra, Atatürk’ün yanında tamamen olsa o da inandırıcı gelmezdi. Atatürk burada, otele girip çıkan bir figür olarak karşımızda… Hatta dönem itibariyle daha Atatürk olmadan önceki hali. Büyük bir geçiş döneminden bahsediyoruz; daha bir sürü şeyin çözülmediği, yarının belirsiz olduğu bir zaman dilimi… Günümüzden gelen birisi için o döneme gitmek çılgın bir şey katıyor tabii ki olaya. Biraz o açıdan bakmaya çalıştık.

Peki, hikayeye bu dönemi eklerken “eyvah, buradan dayak yeriz” diye düşündüğünüz olmadı mı?

E.U: Açıkçası hiç tereddüt etmedik. Bu hikâye de bir anda çıktı ve hepimiz o kadar yükseldik ki bunun etrafında kurduk yani her şeyi. Şunun farkındayız: Birileri eleştirebilir, birilerinin hoşuna gitmeyebilir. “Tarihte böyle bir hikâye olmadı ki” diyenler illa ki çıkacaktır. Ama karakterlerimizden Ahmet’in de söylediği gibi “bu bir hikâye, gerçek değilse bile güzel.” Olasılıklar üzerinden gittiğimiz için bir yandan da neden olmasın ki? Kimsenin bilmediği böyle hikâyelerle doludur aslında tarih, mutlaka.

Bir “ezber bozalım, tabu yıkalım” gibi bir niyetiniz yok yani?

E.Ş: Tabu yıkmak değil de, farklı bir bakış açısı katmak diyelim… Evet, bu isimler Türkiye için önemli figürler. Belli tarihi şeyler bir yerden sonra kalıplara giriyor ve bir sürü şey ezbere söyleniyor. Ve insanların bize tepki verdiği bir sürü şey, ezbere bildikleri şeyler. Hâlbuki biraz araştırsalar öyle olmadığını görecekler. Bu “illa biz doğruyuz, bizim demeye çalıştığımız şeyde doğru” anlamında değil, sadece bir araştırmak lazım. Bizim burada da gösterdiğimiz İstanbul, bir sürü insanın beklediği İstanbul’un dışında bir İstanbul… Ama biz sonuçta bunu araştırarak yaptık. En azından başka bir görüş acısı, başka bir ses getirebilmek için…

Tarihsel anlamda bir danışman bir ekiple çalıştınız mı?

N.D: Evet, tabii ki…

TÜRKİYE’DE OLMAYAN BİR TEKNOLOJİ KULLANDIK

Biraz da işin teknolojisine gelelim… İstanbul dönemde işgal altında, Boğaz düşman gemileriyle dolu… Nasıl bir teknolojik ekiple çalıştınız?

E.Ş: İki farklı ekiple ilerledik. Bir kısmı burada, bir kısmı Türkiye dışında… Ordu gibi çalıştık diyebilirim. Her şeyi o kadar ince ince kurduk ki; o dönemki tramvaydan tutun da duvardaki posterlere kadar çok detaylı çalıştık.

N.D: LED ekranlar kullandık. Aslında dünyada da yeni bir teknoloji. Ama yurt dışından ekibin gelmesi o anlamda avantajlı oldu. Çünkü alt yapı ve teknik sistem yanında onu doğru kullanacak ekibe de ihtiyacımız oldu.

‘Rise Of Empires: Ottoman’ın yeni sezonu yolda… Peki ‘Pera Palas’ta bir Gece’nin de devamı gelecek mi?

E.Ş: Bu Netfix’in karar vermesi gereken bir şey. Bizim kafamızda devam edersek, evet…

Genç ve dinamik bir ekip olarak Türk sinemasının özellikle dijital platformlarda geleceğini nasıl görüyorsunuz?

E.Ş: Çok pozitif gelişme olarak görüyorum. Türkiye özellikle sinema, televizyon sektöründe gerçek anlamda etki yaratabilecek bir ülke… Şu an bu potansiyeli yakaladık demiyorum. Dijital ve uluslararası bir platformda yer almak da özgürleştiriyor bu alanı. Biz gerçekten şampiyonlar ligine çıkıp en büyük rakiplere karşı savaşabiliyoruz.

E.U: Televizyonda anlatmaya imkân bulamadığımız hikâyeleri anlatma sansımız var artık. Bu bile başlı başına büyük bir olay.

N.D: Daha çok insana ulaşabilme imkanı çok heyecan verici… Ve kendin özel dağıtıma girişsen dünyanın her köşesine bu kadar insana ulaşamayabilirsin. Ama Netflix’in sağladığı bu imkan, bunu mümkün kılıyor ki bu olanak çok iyi.

Kaynak URL