"Ülke olarak en büyük avantajımız gençler"

Didem ERYAR ÜNLÜ

Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi sürecinde, teknoloji ve araştırma altyapısı ve fonları ile sağlık çalışanlarının desteklenmesine öncelik veren Sabancı Topluluğu, o dönemde sağlık çalışanlarının çocukları için ‘YarınBizim’ projesini başlattı. Sabancı Gönüllüleri tarafından hayata geçirilen proje, kimseyi geride bırakmama hedefinden yola çıkarak, COVID-19 salgınına karşı verilen mücadelede en ön saflarda yer alan sağlık çalışanlarının çocuklarını geleceğe çok daha güçlü bir şekilde hazırlamayı amaçladı.

Proje, “gönüllülüğün gücünden” ilham alarak “bir öğrenme ortaklığı” kurdu; sağlık çalışanlarının 11. ve 12. sınıflarda okuyan çocuklarına geleceğe dair ilham veren bir “yol arkadaşlığı” sürecini hayata geçirdi.

“Pandeminin en başından beri hep şunu söyledik: Cephede savaşanlara destek olacağız. Cephenin en önünde savaşanlar ise kuşkusuz sağlık çalışanları oldu. Onların özveriyle yürüttüğü mücadele karşısında Sabancı Topluluğu olarak ‘sıra bizde’ dedik” yorumunu yapan Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper’den bu değerli yol arkadaşlığının hayata nasıl dokunduğunu, gençlere nasıl iyi geldiğini dinledim.

“YarınBizim” projesi, hayatlarımızı emanet ettiğimiz sağlık kahramanlarımızın evlatlarını güçlü bir şekilde geleceğe hazırlamak hedefiyle yola çıktı. Geldiğimiz noktada nasıl bir fayda yarattı bu proje?

Pandeminin en başından beri hep şunu söyledik: Cephede savaşanlara destek olacağız. Cephenin en önünde savaşanlar ise kuşkusuz sağlık çalışanları oldu. Onların özveriyle yürüttüğü mücadele karşısında Sabancı Topluluğu olarak “sıra bizde” dedik. Projeye başlarken, sağlık çalışanlarını ve ailelerini en iyi nasıl destekleyebiliriz sorusunun yanıtını bulmak için bir ihtiyaç analizi çalışması yapmıştık. Ebeveynler pandemi döneminde çocuklarına yeterince zaman ayıramamaktan, özellikle sınava hazırlık sürecinde onlarla yeterince ilgilenememekten dolayı hayli mutsuz ve tedirgindi. Çocukları ise hem pandemi hem sınava hazırlık sürecinden dolayı yoğun stres yaşıyordu. Ailede sağlık çalışanı olmasının yükünü ve stresini taşımanın yanı sıra yalnız olmaktan, sosyalleşememekten ötürü mutsuzdular. Böyle bir projenin ve mentorluk sisteminin gençlere iyi geleceğine, mentorluğun özgüven ve motivasyonlarını yükseltmeleri yanında bir nevi sosyalleşmelerini sağlamak için etkili olacağında fikir birliği sağladık.

Sağlık çalışanları bizim yakınlarımız ve sevdiklerimiz için canla başla çalışırken, biz de onların evlatları ve kardeşleri için harekete geçtik. Böyle bir dönemde anneleri, babaları, kardeşleri yokken gençlerimizin sınav hazırlık süreçlerinde onlara destek olmak amacıyla YarınBizim projemizi başlattık. Bir minnet projesi olarak başladı ve çığ gibi büyüdü. Sabancı Üniversitesi, Sabancı Vakfı ve Topluluk şirketlerimiz, herkes proje için kaynaklarını adeta seferber etti. Sabancı Üniversitesi mezunları da bu işe gönüllü olarak katıldı. Sabancı Gönüllüleri’nin ortaya koyduğu inanılmaz bir iş çıktı ortaya… Günün sonunda, projemizi tamamlarken şunu içtenlikle söyleyebilirim ki; özellikle pandemiyle geçen iki yılda, hastanelerimiz dolu, sağlık çalışanlarımız çok yoğunken; çocukları ise hala evde yalnız ve online eğitim alırken, o çocukların yanında olduk; stres düzeylerinin düşmesini, yeniden motive olmalarını sağladık. Akademik ve bireysel gelişimlerine odaklandık, yeni meslekler tanımalarına, hedeflerini, hayallerini gözden geçirmelerine, kendilerine daha fazla güvenmelerine, zamanlarını verimli değerlendirmelerine ve kimi zaman sosyalleşmelerine aracılık ettik. Ve böylece sağlık çalışanı anne babalarının gözleri çok daha az arkada kaldı.

Projede kaç gönüllü görev aldı ve kaç gence ulaştınız?

Diyarbakır’dan Aydın’a, Trabzon’dan Gaziantep’e kadar tüm Türkiye’ye ulaştığımızı, 1000’i aşkın gence dokunmayı başardığımızı söyleyebilirim. Onlara 879 Sabancı gönüllümüz mentorluk yaptı. Benim de mentor olarak yer aldığım projemize; akademiden, basından ve kamuoyundan birçok önemli isim de katılarak bize güç verdi. Projemizin en önemli ayağı mentorluk programı oldu. Mentileri hayalindeki meslekte çalışan mentorlarla eşleştirmeye özen gösterdik. Bu mentorluk buluşmalarında güçlü özelliklerin keşfinden hedef belirlemeye, zaman yönetiminden motivasyona üniversite sınavına hazırlanan bir gencin en çok ihtiyaç duyduğu birçok alanda bilgi ve deneyim paylaşımı yapıldı. Bu projemizi aynı zamanda bir bayrak yarışı olarak da gördük ve “Sorumlu Gençlik” programını başlattık. Program kapsamında, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, sosyal girişimcilik gibi konularda atölyelerle gençlerimizde toplumsal konulara dair farkındalık ve duyarlılık geliştirmeye özen gösterdik. Bu mirası devam ettirmeleri için ‘iyiliğin’ insana iyi gelen yönlerini kavramalarını amaçladı.

Mentorlar ve mentiler arasında gerçekleşen görüşmelerde, kuşkusuz her iki taraf da öğrendi, yeni bakış açıları kazanıldı. Ne gibi yorumlar aldınız her iki taraftan?

Kesinlikle her iki taraf da öğrendi ve yeni bakış açıları kazandı. Mentorluk zaten her iki tarafı da dönüştüren bir yolculuk. Gönüllülerimiz, mentor olarak kendilerini yararlı hissettiklerini, gönüllülük bilinçlerinin ve kişisel farkındalıklarının arttığını, iletişim becerilerinin ve liderlik becerilerinin geliştiğini ve bir gence mentorluk yapmanın kendilerine yeni fikirler ve bakış açıları kazandırdığını belirtti.

Geleceğimizi tasarlayacak bu gençlerin kariyer seçiminde önemli bir rol oynadığımızı düşünüyorum. Onların ifadesiyle “geleceğini kurmuş birinden tecrübelerini ve zorlukları nasıl aştığını öğrenmek” önemli bir ihtiyaç. Bu projeyle tüm bu alanlarda ihtiyaç duydukları desteği ve katkıyı almış olmaları da bizim açımızdan büyük bir gurur.

Projenin kapsayıcılığında teknoloji de önemli bir role sahip. Sabancı olarak teknolojinin ‘iyilik’ etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Artık bu yeni dünyada teknolojiyi temel hızlandırıcınız yapmadan, hiçbir şey başarmanız mümkün değil. Projemizin odağındaki gençler teknolojiyle doğup büyüyen, teknolojiyi günlük hayatının vazgeçilmez bir parçası olarak gören yeni bir nesil… Ve bu yeni neslin baştan aşağı dönüştürmeye hazırlandığı bir iş dünyası gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Bahsettiğimiz sadece iş dünyasıyla sınırlı değil üstelik. Sürdürülebilirlikten cinsiyet eşitliğine, eğitimden fırsat eşitliğine her türlü alanda teknolojinin iyilikte “yıkıcı” etkisine de tanık oluyoruz. Sosyal girişimciler “teknoloji her şeyden önce iyilik için var” inancı ile harekete geçip, hayatı iyileştirmek için çalışıyorlar. Biz de Sabancı Topluluğu olarak teknolojinin iyilik etkisini bu kapsamda değerlendiriyoruz. Vicdanlı, sorumlu, duyarlı olduğu kadar teknolojiyi iyilik için kullanan girişimleri ve işleri sonuna kadar destekliyoruz.

İnsan, sürdürülebilir büyümenin en önemli unsuru. Sabancı olarak insana yatırım konusunda hayata geçirdiğiniz ve geçirmeyi planladığınız çalışmalar neler?

Bugün geldiğimiz noktada, sürdürülebilir büyümeden bahsederken, dönüşümü inkâr etme, yokmuş gibi davranma, eski alışkanlıklara takılıp kalma lüksümüz yok. Iş yapmanın amacı ve başarı kriterlerimiz değişti. Evet şirketin finansalları tabii ki değerli ama bundan daha değerli olan şu: “Sen şirketinin yanında, çalışanlarına, doğaya, tedarikçilerine, bayilerine, paydaşlarına, topluma ne fayda sağladın? Dünyanın daha iyi olması için ne yaptın? Salt kâr amaçlı bakış açısı artık bugünün gereksinimlerini ve bugünün gerçekliğini kesinlikle yansıtmıyor. Bugün şirketlerin en büyük meydan okumalarından biri bu: Insanla, özellikle yeni nesil çalışanlarla kurmaları gereken bağ. Sabancı Topluluğu’nun 90 yılı aşan kültürel mirasında, Türkiye’nin toplumsal kalkınmasına önayak olan, insana ve topluma dokunan projelere öncülük etmek hep başta geldi. Bu nedenle de topluluk vaadimizi “Sürdürülebilir bir yaşam için, öncü girişimlerle, Türkiye ile dünyayı birleştiririz” olarak belirledik.

Sürdürülebilirliği doğayı korumaya, yeşile sahip çıkmaya indirgemek yerine, bütüncül bir reçeteyle yola devam ediyoruz. Bu reçetenin bir maddesi de insan ve toplum odaklı pozitif etkimizi artırmak. Diğer bir ifadeyle, evet biz büyüyeceğiz ama biz büyürken yanımızda, çevremizde olanı daha yukarı çekeceğiz. Kimseyi geride bırakmayacağız.

EDEBİ ÖĞRENCİ OLMAMIZ GEREKTİĞİNİN BİLİNCİNDEYİZ

Genç neslin çalışma hayatını ciddi şekilde dönüştürdüğü bir gerçek. Siz yeni nesle bakınca ne görüyorsunuz? Ve bu çerçevede iş hayatı nereye doğru gidecek?

Bugünün dünyasında hem ekonomik hem de toplumsal hayatın başrolünde olan kesim bence gençler. Dünyadaki dönüşümden bahsediyorsak, bence bu dönüşümü hayata geçiren de onlar. Bunun başlıca sebebi teknoloji. Gerçekten teknolojinin içinde büyüdüler, büyümeye devam ediyorlar. Onlar için hızlı olmamak zaten bir seçenek değil. Çünkü hız zaten hayatlarının hep merkezinde oldu. Bilgiye ulaşmak istediklerinde onu en hızlı şekilde teknoloji sayesinde aldılar. Farkındalık yaratmak istediklerinde, sosyal medyanın gücüyle buna en hızlı şekilde eriştiler. Şirketler de kendi geleceklerini tasarlarken en önemli konunun, bu yeni nesille süreklilik içeren bir iletişim kurabilmeleri, onları dinlemeleri ve değer vermeleri olduğunu anladı. Artık zaman yeni neslin zamanı…

Öte yandan onların hayattan beklentileri bizlerle aynı değil; para, iş, unvan, ofis büyüklüğü, kullandığı araba, bunların çoğunun onlar için anlamı yok. Paranın, gelirin, maaşın, gücün yerini zaman, deneyim, heyecan, tutku gibi kavramlar aldı. Sonuç olarak öncelikle hepimiz artık değişim ve belirsizliği kabullenmeli ve benimsemeliyiz. ‘’Öğrenme çevikliği’’ dediğimiz, karmaşıklık karşısında azimle çözümler bulmaya çalışmayı, hatalardan korkmaktansa onları birer eğitim olanağı olarak görmeyi içeren bu yetkinlik, geleceğin en çok aranan yetkinliklerinden olacak. Artık hepimiz ebedi birer öğrenci olmamız gerektiğinin bilincindeyiz.

Sizin hem kurum hem de bireysel olarak gençleri destekleyen bir vizyonunuz olduğunu biliyoruz. Mentizinize genel olarak neler tavsiye ettiniz? Hangi alanlara yönlenmesini önerdiniz?

Bizim en büyük avantajımız, en büyük sermayemiz gençler. Onlara her daim sahip çıkmak zorundayız. Hem toplumsal hem sosyal hem de ekonomik olarak. Ülke olarak en büyük avantajımız onlar. Benim de bu projede Darüşşafakalı bir mentim oldu. İki yıl boyunca pek çok görüşme yaptık. Kendisi başta olmak üzere bu proje aracılığıyla bir araya geldiğim tüm gençlere en büyük tavsiyem şu oldu: Güçlü yanlarının üzerlerine gitsinler; tutkularını, hayallerini takip etsinler. “Başkası ne der?” ya da “Ailem istemez” diye hiç sevmedikleri, kendilerini yakın hissetmediklerini alanlara yönelmesinler. Tecrübeyle sabit; bu yaklaşımla yola çıkanların seçtikleri alanlarda başarılı olma ihtimali çok çok düşük. Diğer tavsiyem ise geleceğin iş alanlarını iyi keşfetmeleri oldu. Özellikle sürdürülebilirlik ve teknolojinin kesiştiği alanlarda çok büyük fırsatlar ve büyüme alanları olacağını düşünüyorum.

“Tersine mentorluk” uzun zamandır konuşulan bir kavram; sadece benim değil projemizde yer alan tüm mentorların bu süreçten kazanımlarından mutluluk duyduğuna şüphem yok. Sadece bireysel mutluluk, iyilik yapmanın hazzı ve bir gence rehberlik etmenin mutluluğu değil bahsettiğim. Aynı zamanda Z kuşağının domine ettiği bir iş dünyasına hazırlanırken bu proje, nesiller arası diyalog açısından eşsiz bir deneyim sundu. Genç yeteneklere erişmenin bu denli rekabetçi olduğu yeni dünyada “tercih edilen” olmanın yollarından biri de kuşkusuz bu yeni bakış açısını anlamak, gençleri daha çok dinlemek, o güne kadar biriktirdiklerine saygı duymak, hatta bundan çok daha iyi yararlanmak. Sabancı Gönüllüleri’ne ve bu projede yer alan her seviyeden topluluk profesyonellerine böyle bir fırsat sağladığı için asıl biz gençlerimize minnettarız.

Kaynak URL