GÖRÜŞ – İsrail'in zayıflayan caydırıcılığı

İstanbul

Gökhan Batu, 7 Ekim saldırılarını müteakiben İsrail’in Lübnan Hizbullahı’na karşı stratejik hatalarını AA Analiz için kaleme aldı.

***

7 Ekim 2023 sabah saatlerinde Gazzeli örgütlerin koordineli olarak gerçekleştirdiği ve taraflar arasındaki çatışma çerçevesinin oldukça dışına çıkan saldırı, şimdiden İsrail tarihinin en büyük travmalarından birisi niteliğini kazandı. Saldırının ilk safhasında, daha çok kuzeydeki şehirleri hedef alan salvo atışlarının Iron Dome’u (Demir Kubbe) aşarak İsrail içlerine düştüğü gözlemlendi. Sürecin devamında ise Hamas, Filistin İslami Cihat Hareketi ve Halk Direniş Komiteleri gibi yapılar başta olmak üzere Gazze’deki irili ufaklı birçok grup, Erez ve Kerem Şalom sınır kapılarını ele geçirdi ve doğu yönündeki duvar ve çitleri aşarak Gazze’yi çevreleyen Kibbutzlar ve ötesindeki meskun mahallere girdi. Öyle ki bazı gruplar, Batı Şeria sınırına 25 kilometre kadar yaklaşarak Ofakim’e kadar ilerlemeyi başardı. Söz konusu grupların bu bölgelere girmesinin İsrail için bizatihi bir “felaket senaryosu” olduğunu ifade etmek gerek. Ancak Yahudilerin yaşadığı kasabalarda sivil kayıpların artması ihtimali nedeniyle hava gücünü kullanamayan İsrail ordusu ile Gazzeli gruplar arasındaki çatışmaların 3 güne yakın bir süredir devam etmesi ve bunların hala bölgede mevcudiyetini sürdürebilmelerinin İsrail ordusunun uzun süredir yürüttüğü hazırlıklar bağlamında hem askeri hem de istihbari açıdan tam bir başarısızlık olduğu açık.

Stratejik hatalar bütünü ve son gelişmeler

Yaşanan olaylara bakılarak Orta Doğu’daki en gelişmiş ordulardan birisine sahip olan İsrail’in, Gazze ve çevresinde yeterli önlem al(a)mamasının 2 temel nedeni olduğu düşünülüyor. Bunlardan ilki, Lübnan Hizbullahı’nın uzun süredir İsrail ordusunun dikkatini kuzeye çekmek adına yürüttüğü faaliyetler ve İsrail’i yaklaşık 3 aydır süren sınır provokasyonlarıyla oyalayarak bölgedeki tehdit algılarını yüksek tutmasıdır. İkincisi ise İsrail ordusunun, Gazze’deki gruplara karşı stratejik caydırıcılığının zayıfladığına yönelik analizi yapamamasıdır. Kuzeyde, Hizbullah’a karşı bu konuda farkındalığı olan İsrail, bu analiz hatası neticesinde aslında hazırlığını yaptığı konseptte bir saldırıya, uygun bir konuşlanmayla önlem alamadı ve dahası cevap veremedi. İsrail’in kuzeyde yaşadığı zafiyet ve Gazzeli gruplarla şiddet üzerinden yürüttüğü diyaloğun kodlarını doğru okuyamaması bu gruplara karşı caydırıcılığını yitirmesine yol açtı. Hamas ve İslami Cihat’ın, bu noktada İsrail’i yanıltan stratejinin başat aktörleri olduğu müşahede ediliyor.

9 Ekim akşamı itibarıyla Lübnan Hizbullahı’nın çatışma denklemine girip girmeyeceği, olayların seyri açısından kritik önemini sürdürüyor. Açık kaynaklara yansıyan bilgilere göre, İsrail’in olası bir kara harekatının gerçekleşmesi durumunda Hizbullah’ın da çatışmaya müdahil olacağı iddiaları söz konusudur. Bu noktada sosyolojik, siyasi ve ekonomik açıdan büyük bir travmaya neden olan bu saldırı sonrasında İsrail’in, nüfus, göç, iskan ve Aliyah (Yahudi göçü) programları gibi güvenliği ve kalkınması adına stratejik önemdeki politikalarının devamlılığı için kendi halkına güvende oldukları mesajını vermesi son derece büyük önem taşıyor. Gelinen noktada bunun başarılması, Gazzeli grupların muharip kabiliyetlerine büyük bir darbe vurulmasını gerektirecektir. Ancak tüneller gibi asimetrik savaşın her türlü inceliğinden faydalandığı değerlendirilen bu gruplara karşı girişilecek mücadelenin kara harekatını mecburi kıldığı ifade edilebilir. Bu döngü içinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Donanması’na bağlı uçak gemisi USS Gerald R. Ford’un bölgeye gönderilmesinin, Hizbullah’a yönelik açık bir mesaj olduğu değerlendiriliyor. 9 Ekim günü, akşam saatlerinde Lübnan sınırından İsrail tarafına bazı grupların girdiği yönünde haberler gelmeye başlarken İsrail ordusu tarafından bölge halkına evlerinden çıkmaması yönünde uyarılar yapıldı ve kuzey sınırında önlemlerin artırıldığı açıklandı. Keza yaklaşık 300 bini bulan ihtiyat gücünün de silah altına alındığı ve İsrail ordusunun faaliyetlerine katıldığı bildiriliyor. Halihazırda İsrail’in Gazze’ye yönelik şiddetli hava saldırıları sürüyor ve çok sayıda sivilin hayatını kaybettiği rapor ediliyor.

İsrail caydırıcılığını neden yitirdi?

Hizbullah’ın artan kapasitesi ve buna paralel İsrail’in yıpranan caydırıcılığının güncel ve en önemli göstergelerinden birisi, İsrail ve Lübnan arasındaki deniz sınırlarının kısıtlanmasına yönelik müzakereler sırasında örgütün hem sert güç unsurları hem de söylem gücüyle ortaya koyduğu stratejisi ve bunun, anlaşmanın tarafları üzerindeki yansımaları oldu. İsrail ve Lübnan arasında, bölgede ABD arabuluculuğunda dolaylı görüşmeler sürerken, Hizbullah’ın, Kariş Gaz Sahası’na İsrail tarafından düşürülen 3 dron göndererek mesaj vermesi buna dair açık bir örnek teşkil etti. Bu noktada, yapılan anlaşma ile pratik kazanımlar elde etmesine rağmen İsrail’in Hizbullah’a karşı caydırıcılığının yıprandığına ilişkin görüşlerin yerinde olduğu düşünülüyor. Bu istikamette bir başka husus ise yine örgütün artan hava savunma kapasitesidir. Bazı yönleriyle hem Hizbullah hem de iç kamuoyuna yönelik bir stratejik iletişim olması muhtemel görülmekle birlikte -zira İsrail’in uydular da dahil olmak üzere ciddi bir istihbarat kabiliyeti ve ABD ile işbirliği bulunuyor- dönemin İsrail ordusu Hava Kuvvetleri Komutanı Amikam Norkin’in, Nisan 2022’de, “Hizbullah’ın satıhtan havaya füze kapasitesinin arttığı ve İsrail’in Lübnan sahasında artık sınırsız harekat özgürlüğü bulunmadığı” yönündeki açıklamaları dikkat çekicidir.

Özellikle Arap Baharı ile başlayan süreci müteakiben Hizbullah’ın gelişen asimetrik kapasitesi çerçevesinden bakıldığında, İsrail’in bu yeni duruma karşı uygun bir strateji geliştiremediği değerlendiriliyor. Eski Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot tarafından tasarlanan ve bugüne kadar İsrail’in Suriye’deki gruplara karşı girdiği angajmanının temelini oluşturan ve noktasal saldırılar üzerinden hasım grupların kapasitesinin zayıf tutulmasını içeren “Savaşlar Arası Harekat Doktrini”, tehditlerin bertaraf edilmesinden ziyade ertelenmesi yönünde bir stratejidir. Öte yandan bu çabaların, Lübnan Hizbullahı’nın kapasite gelişimine engel olamadığını ifade etmek mümkündür. Gelinen noktada, örgütün 30 bini aşkın sayıda, Suriye iç savaşında asimetrik tecrübe kazanmış savaşçısı bulunduğu, füze ve roket envanterinin ise 150 bini bulduğu ve bunların bir kısmının hassas vuruş kapasitesine sahip olduğu iddia ediliyor. 2018 yılında, İsrail’in gerçekleştirdiği Kuzey Kalkanı Operasyonu’nda ortaya çıkarılan ve Lübnan’dan İsrail içine kazıldığı anlaşılan tüneller gibi çatışmayı İsrail içine taşıması olası birçok asimetrik yöntem de Tel Aviv’e yönelik tehdidin boyutunu açıkça ortaya koyuyor. Dahası, Hizbullah’a ek olarak İran destekli birçok grubun Suriye sahasında, Golan ve çevresinde yayılması, 2006 savaşına kıyasla sahayı çok daha karmaşık bir hale getirdi.

Savaş veya çatışmanın sonucunun, sahadaki pratik sonuçlar kadar kamuoyu tarafından bunların nasıl algılandığı ile ilgili olduğu unutulmamalıdır. İsrail’in askeri kapasitesinin, Gazzeli gruplarla kıyaslanamayacağı açıktır. Ancak çatışma sırasında İsrail’in kayıpları, çatışmanın süresi ve seyri gibi birçok husus, kamuoyu algısını doğrudan etkileyecektir. 7 Ekim saldırısıyla beraber, Yom Kippur Savaşı’ndan beri ilk defa İsrail, hasmından ilk darbeyi yiyen taraf oldu. Şu ana kadar verilen kayıplara ve halen Gazzeli grupların İsrail kasabalarından çıkarılamamasına bakılarak, İsrail’in Gazze’de muhtemelen son derece düşük bir sivil hassasiyetiyle gerçekleştireceği şiddetli bir operasyonun, yaşananları İsrail kamuoyu nezdinde telafi edemeyeceği söylenebilir. Dolayısıyla suların durulmasından sonra İsrail siyasetinde, sivil ve askeri bürokraside taşları yerinden oynatacak gelişmelerin yaşanması kuvvetle muhtemeldir.

[Gökhan Batu, ORSAM Güvenlik Çalışmaları Uzmanı]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Kaynak URL