'Yeni Anayasa yapılmadığı sürece devlet organları arasında çelişkilerin ortaya çıkması mukadderdir'

Ankara

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Habertürk canlı yayınında gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu, soruları yanıtladı.

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Anayasa Mahkemesinin (AYM) Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay hakkındaki ihlal kararlarına uyulmasına yer olmadığına yönelik kararını nasıl değerlendirdiği sorulan Çelik, şu yanıtı verdi:

“Yüksek mahkemeler arasında bir çelişki var. Bu karar çerçevesinde ortaya çıkan, bir yandan ‘adliye mahkemelerinin son karar mercii Yargıtay’dır’, bir yandan da ‘Anayasa Mahkemesi kararları her şekilde bağlayıcıdır’ gibi iki hüküm yan yana geliyor. İkincisi biliyorsunuz ki yüksek yargı organları arasında ast-üst ilişkisi yok. Yani şu mahkeme bundan üsttedir diyeceğimiz bir düzenleme yok. Sonuç nedir? Milletvekili dokunulmazlığı söz konusu, bir de bunun istisnaları var. Bunun nerede geçerli olduğuna dair Anayasa Mahkemesi kararı diyor ki ‘bu istisnalar yeterince açık belirtilmemiş ve bu somut olaya uygulanabilecek durumda değil.’ Yargıtay’ın da söylediği şu; ‘bu konuda oluşmuş içtihatlar, şimdiye kadar oluşmuş bir sürü karar var.’ Dolayısıyla Türkiye’de yargı kararlarıyla oluşmuş bir içtihat birliği var. Bu taraf, ‘Anayasa Mahkemesi’nin kararı herkes için bağlayıcıdır, bunun uygulanması gerekir’ diyor. Bu taraf da diyor ki, ‘Türkiye’deki içtihat birliğini bozacak şekilde veya Yargıtay’ın adliye mahkemelerinin son karar mercii olması ilkesini bozacak şekilde bir durumun ortaya çıkmaması gerekir.’ diyor. Dolayısıyla bu çelişkinin giderilmesi lazım.”

Söz konusu çelişkinin giderileceği yer konusunda Anayasa’da birbirine muhalif hükümler olduğunu söyleyen Çelik, “Çünkü yıllardır tartışıyoruz bunu. Anayasa, bir ‘Cunta Anayasası’ olarak gündeme gelmiş, ondan sonra Anayasa’yı rehabilite etmek için çeşitli zamanlarda seferber olunmuş, bazı düzenlemeler yapılmış. Bütün bunlardan uzaklaşacağımız mesele Türkiye’ye yeni bir Anayasa yapmak. Türkiye’de yeni bir Anayasa yapılmadığı sürece devlet organları arasında çelişkilerin ortaya çıkması mukadderdir.” diye konuştu.

Anayasa Mahkemesi’nin veya Yargıtay’ın sınırları konusunda karar verecek merci olmadıklarını belirten Çelik, “Her tarafın kendisine göre argümanları var, Sayın Cumhurbaşkanımız, ‘Ben burada hakem pozisyondayım.’ dedi. Cumhurbaşkanlığı makamının burada, devlet organları arasında nihayetinde uyumu gözetme görevi var ama bunun da yazılımla ilgili bir mesele var. Yazılım nedir? Anayasa’dır, eski adıyla Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, devlet teşkilatının esasını oluşturuyor.” ifadelerini kullandı.

Yeni bir Anayasa olmadığı sürece siyaset ve devlet hayatının önüne tahmin edilemeyecek krizlerin geleceğini vurgulayan Ömer Çelik, “Türkiye niçin bir anayasa yapamıyor?, esas mesele bu, bunun üzerinde konuşmak lazım.” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Anayasa Mahkemesi ile ilgili açıklamalarına ilişkin AK Parti’nin pozisyonunun ne olduğuna ilişkin soruya Çelik, şu yanıtı verdi:

“Burada esas mevzu, yüksek yargı organları arasında bir çelişkinin olması hoş bir durum değil. Daha net bir tablonun ortaya çıkması lazım. Bu çerçevede de bunu giderecek şey, yeni bir Anayasa’nın yapılmasıdır. ‘Cunta Anayasası’ diyoruz, bir sürü müdahale yapılmış ama Türkiye’nin, özellikle siyaset yapanların gelecek nesillere borcu, yeni bir Anayasa’yı hediye etmektir.”

“Bu hassasiyet doğru bir hassasiyettir”

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Galatasaray-Fenerbahçe arasındaki Turkcell Süper Kupa maçının ertelenmesine ilişkin soruya karşılık Çelik, şunları söyledi:

“Nihayetinde maçı da FIFA kurallarına göre oynayacaksınız ve FIFA kurallarına uyacaksınız. Kulüplerimizin talepleriyle ilgili birtakım bildirimler, zamanında bildirilmiş ve kabul edilmiş ve bu bir protokole bağlanmış. Daha sonra yeni bildirimler söz konusu olunca onlar da şunu söylemişler, ‘Hepimiz FIFA kurallarıyla bağlıyız, bu bildirimler zamanında yapılsaydı bunu protokole bağlardık. Bu protokolün dışında bir adım atamayız.’ Suudi Arabistan tarafı da FIFA kurallarına uyacak, yoksa o da cezalı duruma düşer. Burada gördüğüm kadarıyla bir planlama hatası yapılmış. Bütün talepler en başta bir protokole bağlansaydı ve bu protokolde yer alsaydı muhtemelen bu kriz olmayacaktı.

Kriz olduktan sonra mesele birdenbire Atatürk tartışmasına döndü. Atatürk tartışmasına dönmesinin sebebi, ‘İstiklal Marşı’nı, Türk bayrağını ve formaların üzerinde Atatürk resmi ve imzası olmasını Suudi Arabistan tarafı kabul etmedi’ diye sunuldu. Halbuki protokole baktığınızda İstiklal Marşı ve Türk bayrağı protokole bağlanmış. Atatürk’le ilgili talep daha sonradan gelmiş. Kriz, bu planlama çerçevesinde ortaya çıkmış. Cumhuriyet Halk Partisi, birdenbire Sayın Cumhurbaşkanımızı, hükümeti, partimizi bir suçlama kampanyasına dönüştürdü.”

Bütün bunlardan bağımsız olarak vatandaşların, hiçbir krizin parçası olmaksızın haklı olarak İstiklal Marşı, Türk bayrağı ve Atatürk’le ilgili hassasiyetlerini ortaya koyduğunu söyleyen Çelik, “Atatürk’le ilgili bir yasaklama söz konusu olduğu ya da bir dışlama söz konusu olduğu gibi bir haber yayıldığında vatandaşlarımız da haklı olarak buna tepki gösterip Atatürk’e sahip çıkıyorlar. Bu hassasiyet doğru bir hassasiyettir. Atatürk’e, bayrağa ve İstiklal Marşı’na sahip çıkılması hassasiyeti doğru bir hassasiyettir. Biz de o hassasiyetin yanında yer aldık. Çünkü artık o maç oynanmamış ve kriz başka bir şeye dönmüş.” diye konuştu.

“İstiklal Marşı ve bayrakla ilgili bildirimler yapılırken Atatürk’le ilgili de yapılsaydı”

Maçın Suudi Arabistan’da oynanması kararının herkesin onayıyla alındığını belirten Çelik, “Böyle bir tablo ortaya çıksın istenmezdi ama keşke en başta hem İstiklal Marşı hem bayrakla ilgili bildirimler yapılırken Atatürk’le ilgili de yapılsaydı. Hepsi protokole bağlansaydı ve güzel bir şekilde maç oynansaydı.” dedi.

Maçın oynanmamasının siyasi kutuplaşma malzemesi haline getirilmeye çalışıldığını söyleyen Çelik, “Atatürk’le ilgili bir hassasiyete vurgu yapıyorsa birisi burada toplumu bütünleştiren bir dil kullanıyorsa samimidir ama bu Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaptığı gibi toplumu ayrıştıran, toplumun belli bir kesimini diğer kesimine karşı bir husumet duygusu içerisinde itmeye çalışan ya da hemen tutup da daha meseleyi anlamadan Cumhurbaşkanlığı makamını ya da partimizi suçlamaya kalkan bir şey varsa bunun istismar olduğunu, sahiplenme olmadığını siyasi hayatımızda defalarca gördük.” ifadelerini kullandı.

Çelik, AK Parti, Cumhur İttifakı veya hükümetin Galatasaray-Fenerbahçe maçındaki olayları organizasyon içerisinde gerçekleşmiş bir sorun olarak görüp görmediğine ilişkin soruya, “Bütün bunların baştan protokole bağlanması lazımdı. Sonradan getirdiğiniz şeyler, bunlar milli hassasiyetimiz açısından son derece kıymetli şeyler ama karşı tarafın da bağlı olduğu bir protokol var. Bu çerçevede değerlendirmek lazım.” yanıtını verdi.

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı’nın istifa etmesi gerektiğini düşünüp düşünmediği sorulan Çelik, bunun kendisinin değerlendireceği bir konu olmadığını söyledi.

“Toplumumuza bütünleştirme mesajı vermeliyiz”

Siyasetin kutuplaştırıcı değil bütünleştirici bir dile sahip olması gerektiğini vurgulayan Çelik, tarihsel konular üzerinden çıkarılan siyasi kavgaların, mevcuttaki siyasi pozisyonların tahkim edilmesi amacıyla çıkarıldığını ifade etti.

Çelik, “Burada en önemli mesele şu, Türkiye’de niçin belli bir parti, kesim sürekli Atatürk’ten bahsettiğinde toplumun belli bir kesimini ve belli partileri, siyasi organizasyonları suçlayarak işe başlıyor ve bu suçlama hakkını kendinde görüyor? Arkasından bir ‘engizisyon mahkemesi’ kurarak kimin makbul, kimin makbul olmayan vatandaş olduğuna karar verme yetkisine sahip olduğu gibi bir zihinsel sapkınlık içerisine giriyor ve bununla ne elde etmek istiyor?” dedi.

Toplumun bu şekilde zehirlenmesine müsaade edilmemesi gerektiğini dile getiren Çelik, “Atatürk, Türk bayrağı, İstiklal Marşı gibi değerlerimiz ifade edilirken, konumlandırılırken toplumumuza bütünleştirme mesajı vermeliyiz, ayrıştırma mesajı vermemeliyiz.” diye konuştu.

“Kelime-i Tevhid” bayrağı taşıyan kişiye yumruklu saldırıda bulunulması

Ömer Çelik, İstanbul’da düzenlenen “Şehitlerimize Rahmet, Filistin’e Destek, İsrail’e Lanet” yürüyüşünün ardından “Kelime-i Tevhid” bayrağı taşıyan bir kişiye yumruklu saldırıda bulunulması, ardından başlayan “hilafet” tartışmalarına ilişkin soru üzerine, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bu, hem cahillik hem barbarlık, Kelime-i Tevhid bayrağıyla hilafet bayrağının ne ilgisi var. İlgili kişi, Gazze mitingine katılmış, İsrail’i lanetlemiş, Filistinlilere sahip çıkmış. Elinde Kelime-i Tevhid, ‘la ilahe illallah Muhammedün Resulullah’ yazan bir bayrak var diye, ‘bu bir hilafet talebidir ve anayasal düzene karşı kalkışma suçudur, o mitingde bu bayrağı taşıyanların hepsi de böyle yapmıştır’ diyorlar. Bu absürt, saçma, mantıksızlık zincirini üretenler de barolar. Suç duyurusunda bulunuyorlar, bunlara izin veren İstanbul Valisi’ne de suç duyurusunda bulunuyorlar.”

“Şiddetin her türlüsü kötüdür, her türlü şiddetin reddedilmesi lazım”

Dünyanın her tarafında Gazze ile ilgili müthiş bir vicdan, insanlık dayanışmasının ortaya çıktığına işaret eden Çelik, İsrail’in bu küresel propagandası çerçevesindeki Gazze’deki durumun “Müslüman olanlar-olmayanlar” tartışması haline getirilmeye çalışıldığını ve bu zihin yanlışlığının yanında saf tutulmaması gerektiğini aktardı.

Çelik, “Gencin tutuklanmasını hukuken doğru buluyor musunuz?” sorusuna, şu sözlerle yanıt verdi:

“Bunu ben hukuken değerlendiremem ama bildiğim şu, bir vatandaşımıza yumruk atılmış, yüzü kan içerisinde ve bana göre bunun mutlaka bir müeyyidesi olması lazım. Şiddete karşı çıkmak konusunda kesin prensibimiz olması lazım, çifte standart olmaz. En çok şuna üzüldüm, kadına yönelik şiddete karşı çıkan bazı muhalif partilerdeki kadın siyasetçi arkadaşlarımız, bu şiddeti savundular. Çok üzüldüm buna. Şiddetin her türlüsü kötüdür ve her türlü şiddetin reddedilmesi lazım.”

“Gençlere şiddetin yolunu önermek kadar büyük bir kötülük yoktur”

İnsanların beğenmediği, adaletsiz bulduğu bir meseleden dolayı diğerine şiddet uygulamasının söz konusu olamayacağını vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:

“O yumruğu atan gence söylenmesi gereken şudur; ‘Senin bu yaptığın yanlıştır. Az, cahilce bir bilgiyle ve fanatik duygularla gittin birisine şiddet uyguladın. Hayatının sonuna kadar bir daha bunu yapmamalısın, bu yaptığından da utanç duymalısın.’ Bunu demek yerine gidip de ‘çok iyi yaptın, yumruk attın, rejimi, Cumhuriyet’i korudun’ gibi şeyler söylenmesi son derece yanlıştır. Gençlere şiddetin yolunu önermek kadar büyük bir kötülük yoktur. ‘Bu gencin attığı yumruk iyi bir şeydir’ diyen kim varsa, bunu kim savunuyorsa, bu ülkeye de, bu ülkenin gençlerine de kötülük ediyordur.”

“Maalesef fay kırıklarına oynayan pek çok eylem, söylem geliştiriliyor”

“Hilafet” tartışmalarına yönelik soru üzerine de Çelik, böyle bir gündemlerinin asla olmadığının, rejim değişikliği meselesine de sonuna kadar karşı olduklarının altını çizdi.

Çelik, Anıtkabir’de bir kişinin Cumhuriyet rejimine karşı slogan atmasına da değinerek, şunları kaydetti:

“Niye Anıtkabir’de birisi bu sloganı atar, bunun herhangi bir şekilde doğal olmasını kabul etmek mümkün mü? Bu memlekette maalesef fay kırıklarına oynayan pek çok eylem, söylem geliştiriliyor ama zaman içerisinde gördük ki toplumumuz, bütün bunları aşacak olgunlukta. Bunlar defalarca görüldü, Türkiye’yi belli bir atmosfere sokmak isteyen, özellikle seçimlere dönük olarak yapılmak istendiğinde…

Biz en önemli mücadelemizi şan ve şerefle Cumhuriyet’imizin demokrasiyle taçlanması, demokrasinin önündeki vesayetin, engellerin kaldırılması için verdik. Bizim bugün temel meselemiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olma vasfının güçlendirilmesinden ibarettir.”

“Böyle bir konu hiçbir yerde gündeme gelmedi”

Çelik, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin demokrasiyle taçlanmasının mücadelesini verdiklerinin altını çizdi.

“AK Parti içerisinde, kendi aranızda hilafet konuşmuyorsunuz o zaman” şeklindeki değerlendirme üzerine Çelik, “Ben bugüne kadar böyle bir şeye hiç rastlamadım, hiçbir yerde de gündeme gelmedi. Mesela, bazı farklı konularda uzmanları dinliyor, konuşuyoruz. En son yakın zamanlarda bazı hocalarımızı çağırıp, kuantum fiziği konuştuk. Her konuda uzman birisi olduğunda zaman zaman çağırıp, konuşuyoruz ama hiç böyle bir tartışma duymadım, herhangi bir şekilde böyle bir konu gündeme gelmedi. Ancak demokrasinin toplumsal hayatta daha derinleşmesi, şehir siyasetiyle demokrasi ilişkisinin daha güçlü kurulması için neler yapmak gerektiğine dair çok kapsamlı konuşmalar yaptık.” diye konuştu.

AK Parti Sözcüsü Çelik, üniversitelerde bazı gençlerin kendilerini ifade etmek, istediğini söylemek konusunda endişeler yaşadığını söylediğinin belirtilmesi üzerine, nefret suçu ve nefret siyaseti olmadığı müddetçe her konunun rahatça konuşulabilmesi gerektiğini vurguladı.

“Hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti’dir”

Türkiye’de gençlerin kendini ifade edebilmesi için birçok çalışma yaptıklarını ve yapmaya da devam edeceklerini belirten Çelik, Türkiye Yüzyılı’nın aynı zamanda gençlerin yüzyılı olduğunu, ifade hürriyeti, kendini ifade etme kabiliyetinin gelişmesinin, ülkenin bekası, milletin geleceği açısından da büyük önem taşıdığını dile getirdi.

Çelik, şöyle konuştu:

“Ön yargılarımız, adlarımız, meşreplerimiz, mezheplerimiz, ideolojilerimiz farklı olabilir, hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu çatı hepimiz için büyük bir nimettir. Etrafımıza bakalım, kan, gözyaşı var, sandık, demokrasi, Cumhuriyet yok. Önce sahip olduklarımız üzerinden gidelim, bunlara sahibiz ve bunlar üzerinde titizlenelim. Ortak değerlerimizi birbirimizi ayrıştırmak için değil birbirimizi kucaklamak, el sıkışmak için değerlendirelim. Yumruk yumruğa konuşacağımız bir şey yok.”

Ömer Çelik, ailelerin çocuklarına verebileceği en önemli prensibin de şiddetsiz bir dünya olduğunu, konuşmanın kendisinin başlı başına bir değer olduğunu vurguladı.

Kaynak URL