"Sürdürülebilirlik bizim stratejimizin merkezinde"

 

Çocukluğumdan bu yana seramik ve seramik ailesinin bir üyesi olan porselen ürünler ilgimi çeker. Annemden kalanları antika camlı vitrinimizde yıllardır saklıyorum. Çok özel günlerde kullanıyor, sonra yine sergilendiği raflara yerleştiriyoruz. Ne zaman Topkapı Sarayı Müzesi’ne gitsem porselen koleksiyonunun bulunduğu vitrinlerin önünde dakikalarca duruyor, onları inceliyorum. Tamamen topraktan yapılan doğal bir maddeden söz ediyorum. Hammaddesi kil olduğundan organik bir üründen.

Çin’de Tang Hanedanlığı döneminde (M.S. 618-907) keşfedildiği söyleniyor. Bu porselenlerin Avrupa’ya 1295 yılında Venedikli gezgin Marco Polo tarafından götürüldüğü düşünülüyor. Portekizliler ona Latince “Porcella” adını takmışlar, porselen ismi oradan geliyormuş.
Topraktan üretilen her şey gibi porselen de benim için çok değerli. Geçtiğimiz günlerde porselen markası Bonna’nın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Erbil Aşkan’la tanıştım. Tabii porselenle ilgili birçok soru sordum. Bir söyleşi yapmak istediğimi söyledim. Konuşmamızda söylediği bir cümleden yola çıkmak istiyordum: “Sürdürülebilirlik bizim stratejimizin merkezinde bir konu.”
Hızla bozulmaya devam eden ekosistemler ve doğal çevre insanların ve diğer organizmaların hayatta kalması için gerekli. Olumsuz insan etkisini azaltmanın yolları arasında çevre dostu çevre mühendisi, kimya mühendisliği, çevre kaynakları yönetimi ve çevre koruma bulunuyor. Peki, Bonna neler yapıyor?

“Tabak, bir tuvaldir”

“2014 yılında Bonna markasını hayata geçirdiğimizde o günün piyasasındaki sert porselen tarzında değil daha farklı casual dining restoranların artan trendine uygun, daha ev ortamı sağlayacak, daha sıcak bir masa yaratacak porselen geliştirmekti hayalimiz. Bunu aynı zamanda standart porselenlere göre daha dayanıklı yapalım, işletmelerin maliyetini düşürelim, kullanım kolaylığı yaratalım, geleceğin beyinlerine, trendlerine çözüm ortağı olalım istiyorduk. İşletmelerin, son kullanıcıların dertleri neyse öğrenecek, o dertleri çözen marka olacaktık. Şeflerin yapmak istediklerini yapmalarını sağlayan, hayal güçlerini gerçekleştirmesine fırsat veren bir tuvaldi tabak. Doğru tuvali, yani olabildiğince onlara en uygun olanı hazırlayabilmeliydik ki işleri kolaylaşsın. Bonna’nın yola çıkış felsefesi bu.

Bugün Bonna, doğası gereği başlattığı inovatif ürün tasarımı ve altyapısıyla çok sürdürülebilir bir marka. Tabak tüketimini yüzde 40’lardan 5-6’lara kadar düşürebilmeyi başarabiliyoruz. Ömür boyu kenar kırılma direnci garantisi veriyoruz. Doğal kaynak tüketen bir sektörün tüketimini aşağıya çekebilmek çok kıymetli. Sürdürülebilirlik konusu bu kadar gündemde değilken bizim için çok önemliydi.”

Özellikle sizin sektörde çok zor değil mi sürdürülebilirlik için atıkları değerlendirerek onlardan tekrar ürün üretebilmek?

Üretime kazandırmak / Tekrar değerlendirmek

“Kendi içimizde iki tip geri dönüşüm stratejimiz var. Bir tanesi üretimin içinde oluşmuş her türlü şeyi tekrar üretime kazanarak kullanmak; diğeri üretimi gerçekleştirirken ortaya çıkan atık suları ve malzemeyi biriktirip tekrar değerlendirmek. Ciddi bir Ar-Ge çalışması gerektiriyordu. Bunu başarabilmek bizim için çok kıymetliydi.”

Şöyle diyorsunuz: “Sürdürülebilir üretimle, gezegenimizin kaynaklarını israf etmeden üretmek mümkün. Dünyanın kaynakları limitli ve hepimiz bunları sürekli tüketiyoruz, bunun farkındalığı gerçek değişimi başlatacak. Bunun tüm ürünlere yayılması bizim en büyük dileğimiz o zaman dünya çapında bir değişime tanıklık edeceğimizi düşünüyoruz.” Amaç, hepimizin özen göstermesi gereken dünyadaki karbon ayak izini azaltarak daha sürdürülebilir bir üretim döngüsüne doğru geçiş. Ve bu kapsamda tamamen fabrikanızın üretim atıklarından yeni bir hammadde yaratıp ondan da Prints serisini hazırladınız.

“Bu seriye dünya üzerinde nesli tükenen alageyik, turna, su aygırı, siyah gergedan ve mavi balina türlerinin ayak izlerini yansıttık. WWF Türkiye ile birlikte yürütüyor, gelirin bir kısmını onlara bağışlıyoruz. Kutu ise bir oyuncağa dönüşüyor. E ticaretin gelişmesi ile kutuda atık miktarı çok arttı. Biz bu oyuncak kutularla onları yeniden kullanıma sunuyor, çocuklarda farkındalık yaratmış oluyoruz. İnsanların kalbine dokunan bir proje geliştirmiş olduk. Esas önemli olan ürününüzü kullanacak olan kişiye dokunabilmek, onun bir derdine çözüm oluşturabilmek.”

Tabii ki söylediğiniz gibi sürdürülebilir olarak. Bu anlamda başka ne gibi çalışmalarınız var?

“Tüketimlerimizi minimize etmeliyiz”

“Bizler gibi kaynak tüketen sektörlerin daha radikal daha önemli işlere imza atması gerektiğine inanıyoruz. Bunu yaparken kendi tüketimlerimizi de minimize etmek için yoğun çalışmalarımız var. Yeni teknoloji presler kullanıyoruz ve yüzde 80’e yakın enerji tasarrufu sağlamış durumdayız. Kullandığımız suyu geri dönüştürüyor tesislerimizde tekrar yararlanıyoruz. Fine China dediğimiz kategori standart porselene göre 200 derece kadar düşük sıcaklıkta sertleşiyor. Yani çok daha az enerji tüketiyor. GES yatırımlarımızla önümüzdeki yıl kendi enerjimizi kendimiz üretmeyi hedefliyoruz. Bu sene iki lansmanımız daha olacak. Bunlar da geri dönüştürülmüş malzeme hammaddesi ile yapılmış ürünler. Farklı, modern iki seriyi daha piyasaya sunmuş olacağız.”

Bonna, Kocaeli Çayırova ve Bilecik Pazaryeri bölgelerinde bulunan iki tesisinde yıllık toplam 40 milyon parça üzerinde üretim gerçekleştiriyor. Firmanın hikâyesi Kar Porselen’le başlıyor:
“Burada büyük bir başarı hikâyesi var. Bugün üstte tutulan değerlerden birisi girişimcilik. Kar Porselen örneğinde olduğu gibi en geleneksel sektörlerde bile farklılaşarak, olmayanı başarmaya çalışarak büyük başarı hikâyeleri yazmak mümkün. Öğretmen iki kardeşin (dedem de Köy Enstitüsü çıkışlı bir eğitmendir) yoktan var edişleri. Tamamen tutkuyla, sevgiyle temelleri atılmış. Çok zorlu koşullarda öğretmen maaşı veya birikimiyle başlamış ve kazandıklarını sürekli işlerine yatırmışlar. Yani yüzde yüz kendi sermayesiyle büyüyen yerli bir şirket Kar Porselen. Babam Tahsin ve amcam Özer Aşkan kardeşlerin başarı hikâyesi.”

Siz göreve geldiğinizde ne gibi hedefler koydunuz?

“Kendi yöntemlerimizle başarmalıyız”

“Onların başlattıklarını ikinci jenerasyon olarak farklı bir boyuta taşımaya çalıştım. Yaptıklarını biz asla onlar kadar iyi yapamayız, deyim yerindeyse 40 fırın ekmek yememiz lâzım. Kendi yöntemlerimizle başarmanın yolunu bulmalıyız. Porselen tarafında sofra eşyasına geçmekle ilgili bir projenin eseri esasında Bonna. Kar Porselen’i Bonna markasıyla bir dünya markası haline getirebilmek hedef ve vizyonumuz. Onun en azından ilk adımlarını attık diyebiliriz. Bu, çok uzun bir yolculuk. 200-250 yıllık rakiplerle mücadele ediyoruz dünya pazarında kolay değil.
Türkiye’nin büyük bir potansiyeli var hem Avrupalıyız hem Doğu’nun misafirperverliğini, sıcaklığını, yakınlığını yansıtabilecek bir kültüre sahibiz. Bunu işinize yansıttığınız zaman güzel bir karşılık alıyor, rekabet avantajı yaratıyorsunuz diye düşünüyorum. Bonna’da bunu sağladık. Avrupa kalitesinde hatta onlardan daha iyi ürünleri Türkiye’nin misafirperverliği, sıcaklığı ile birleştirerek iş birliği yaratıyoruz. Dünyanın her tarafında iş ortaklıkları kuruyor ve onlarla beraber markayı büyütüyoruz. Bonna yalnız bizim markamız değil, dokunduğu iş ortakları ve son kullanıcılarıyla herkesin markası, bu pazarda global bir oyuncu.”

Kaynak URL