Otantik, rahat  kullanımı ve hikâyesi  olan kıyafetler  tasarlıyorum

Günay DEMİRBAĞ

DÜNYA Gazetesi okurlarıyla buluşan tasarımcı Müesser Kurt, modaya olan tutkusu[1]nu ve mesleğine nasıl başladığını paylaşıyor. 1990 yılında Modelistlik ve Stilistlik eğitimi alarak moda dünyasına adım atan Kurt, kumaşlara ve kalıplara olan çocukluk ilgisini, aldığı eğitimle birleştirerek bu alandaki yeteneğini daha da geliştirdi. Müesser Kurt modellerinin temel felsefesi, zamansız kıyafetleri tasarlamak ve geçmişle günümüzü harmanlayarak kullanılabilir hale getirmeye odaklanıyor. Sürdürülebilirlik konusundaki duyarlılığıyla dikkat çeken tasarımcı, moda dünyasında çevresel etkileri azaltmak ve etik üretim süreçlerini benimseyerek markasını gelecek nesillere kalıcı bir iz bırakmayı hedefliyor. Müesser Hanım, Dünya gazetesi okurlarıyla moda yolculuğunuzdaki başlangıcınızı ve modaya olan ilginizi paylaşır mısınız? 1990 yılında Modelistlik ve Stilistlik eğitimi aldım. Eğitimimin sonucunda eğitim almış olduğum kurumla beraber mezuniyetimizde bir defile hazırladık. Çocukluğumdan beri kumaşlara ve kalıplara ilgim vardı. Eğitimle beraber bu yönümü daha da geliştirdim.

Müesser Kurt modellerinin temel felsefesi nedir?

Çalışmalarınızı ve defilelerinizi oluştururken oluşum aşamalarından bahseder misiniz? Aslında temel felsefem zamansız kıyafetleri tasarlamak. Geçmişten günümüze kadar özenle sabun kokuları eşliğinde sandıklarda ve kıymetli kumaşlar içerisinde yıllarca muhafaza edilmiş birbirinden değerli parçaları günümüz modası ile harmanlayıp kullanılabilir hale getirmek. Günümüz üretimi olan kumaşlar ile de çalışırken insan vücuduna iyi gelen sağlıklı içerikleri temiz kumaşlar kullanmaya özen gösteriyorum. Bunun için özel dokuma tezgahları olan ve bu değerle[1]re sahip yerler ile de çalışıyoruz. Elimde yıllar yılı biriktirmiş olduğum Balkan kadın kıyafetlerinden ürünlerim var. Bunları defile hazırlarken yörelerine ve yıllarına göre birleştirip bir kıyafet oluşturuyorum. Her defilemin bir anlamı ve hikâyesi olduğu için o anlama ve hikâyeye uygun kıyafetleri eşleştirip hazırlıklarımı tamamlıyorum. Tasarım sürecinizdeki ilham kaynaklarınız ve yaratıcılığınızı besleyen unsurlar nelerdir? Pendik ilçesinin Boşnak Mahallesinde yaşıyorum. Çevremdeki birbirinden hoş ve güzel giyinmeyi seven, kültürüne bağlı, kına gecelerinde gururla kendi yöresel kıyafetlerini taşıyan Boşnak kadınlarından ve kıyafetlerinden ilham alıyorum. Bizler kına gecesi eğlencelerimizde hala yöresel kıyafetlerimizi gururla ve özenle taşıyoruz. Bizde sadece yeni evlenen kız değil aynı zamanda akrabaları da onunla birlikte yöresel kıyafetlerimiz ile kına gecesine katılırlar. Bu gecede birden fazla kıyafet giyer ve değiştirirler. Kimi kıyafetler günümüz kumaşları ile modernize edilmiş ta[1]sarımlardır, kimisi ile yukarıda da bahsettiğim gibi yıllarca sandıklarda özenle saklanmış ve heyecanla çıkacağı günü beklemiş annelerimiz döneminde de kullanılmış kıyafetlerdir. Benim en büyük yaratıcılığım bu noktada devreye giriyor. Yeni bir tasarım oluşturmak eskiyi ve yeniyi harmanlayıp yeni ürünler tasarlamak en büyük hobim

Sürdürülebilirlik moda dünyasında giderek daha önemli bir rol oynuyor. Bu konudaki yaklaşımınız ve markanızın sürdürülebilirlik vizyonu nedir ?

Ben kendimi sadece bir modacı ve koleksiyoner olarak görmüyorum. Yeri geliyor aktivist bir tavırla moda dünyasında yer alıyorum. Tekstil ve moda sektöründe sadece çevre, doğa değil insan sağlığı ve insani/ toplumsal kıymetler de hoyratça kullanılır bir hal aldı. Malum sadece milli kaynaklarımız değil tüm dünyanın kaynakları sınırlı ciddi bir tehdit altında. “Sürdürülebilir moda “ sadece eskiyi yeniden yorumlamaktan ibaret değildir. Eğer öyle olsaydı bunu anlatmak için “ tadilat’ yeterli gelirdi. Kıyafetlerimde gördüğünüz el emekleri atık olamayacak kadar eski ve tekniği devam etmeyen nakış ve dikişler. El emeğine sahip çıkmak, kadına sahip çıkmak ile eş değer benim için. Sürdürülebilirlik moda dünyasında kritik bir öneme sahiptir. Markam, çevresel etkileri azaltmak için geri dönüştürülebilir malzemeler ve etik üretim süreçleri kullana[1]rak sürdürülebilir moda anlayışını benimsemektedir. Hedefim, modayı çevre dostu ve etik bir yaklaşım[1]la birleştirerek gelecek nesiller için kalıcı bir iz bırakmaktır.

Tasarımlarınızda hangi tarz dokular ve renkler sizin için öne çıkıyor ? Kendi tarzınızı tanımlar mısınız? Tasarımlarda ipek, pamuklu do[1]kumalar ve keten dokumaları daha çok kullanıyorum. Renk olarak ise kırmızı, beyaz ve ağırlıklı olarak ye[1]şilin tonları. Otantik, rahat kullanımı olan ve hikâyesi olan kıyafetler tasarlıyorum.

 Moda endüstrisindeki değişen trendlere ve dönüşen tüketici taleplerine nasıl ayak uyduruyorsunuz?

 Her modacının beğenilme kaygısı vardır. Sahnede yer alınca alkış bekleriz. Ama bende trendleri yakalama kaygısına dönüşmü[1]yor. Üretim sürecimde trendleri merkeze koyarsam ‘Hızlı Tüketim Kültürü’ tuzaklarına düşerim. Birbirini tekrar eden kişisel stile imkân tanımayan hal alır. Hâlbuki insan tek ve özgün olmak ister. Yaptığı işlerde olduğu gibi taşıdığı kıyafette ve evinde kendi zevkini ve beğenilerini görmek ister. Hızlı yerini yavaşlamaya, tüketim ise tasarıma bırakır. Koleksiyonumda 1900’lerden günümüze gelen bir gelinlik ile yeniden sahne alabiliyorum. Bununla birlikte sadece Balkan yöresi kıyafetleri ile değil bugünün zevk ve trendleri ile de dikim yapabiliyorum. Modacı ve terzi kimliğim bu yanımda da aktif. Ancak başında dediğim gibi trendi yakalamak esas motivasyonum olmuyor.

Koleksiyon hazırlama sürecinizdeki adımlardan bahseder misiniz? Sergi ya da defile hazırlığında ilk olarak birçok materyalin bulunduğu heybeme bakıyorum. Eski kullanım amacını unutturarak oradan çıkan nadide parçaları yeniden yorumluyorum. Elimdeki parça ile tamamen yeni bir kullanım alanı yaratıp koleksiyonumun ruhuna uygun tasarımlara çeviriyorum. Her koleksiyonda bir amacım ve ilham kaynağım oluyor bunu bulduktan sonrası akıp gidiyor ve şahane parçalar ortaya çıkıyor.

Kaynak URL