Ve sahne Tuba’nın!

HAFTA / Aslı BARIŞ

Ayşe Kulin’in romanından tiyatro alanım sahnesine taşınan dev bütçeli ‘Adı Aylin’ izleyici karşısına çıkıyor. Oyunun hem başrolünü hem de yapımcılığını üstlenen Tuba Ünsal ile kuliste buluştuk.

Sizi son yıllarda sıklıkla tiyatro sahnesinde görüyoruz. Tiyatronun büyüsü sizin için daha farklı bir yerde mi?

İnsanoğlu kapasitesi çok yüksek bir varlık. Toplum baskısı, verilen roller, tabular sizi hep düşük kapasitede yaşamaya zorluyor. Sınırınızı bir kere genişlettiğinizde bu sırrı çözmüş oluyorsunuz. Cesur olmak, kadın olarak verilen rolleri reddedip yeni alanlarını keşfetmek benim hayat yolculuğumda çok önemli. Tiyatro da benim oyun alanım; hayatımda beslendiğim alan ve en büyük tutkum oldu. Sinemada ufak çaplı yapımcılık tecrübelerinin dışında da sadece oyuncuyum.

“Adı Aylin, ‘Off Broadway’ tarzında Türkiye’de ilk kez sahnelenecek özel bir şov” diyorsunuz. Oyunun yapısıyla ilgili neler söylersiniz? Nasıl farklılıklar bekliyor bizi?

‘Adı Aylin’ için 4 yıl çalıştım. Pandemi dönemine denk gelmesi çok yorucuydu, çünkü süre uzadıkça ekip, yönetmen, yazar değişikliği derken benim sabırla yılmadan beklemem, projeye duyduğum ilgiyi kaybetmeden ilerlemem gerekti. ‘Adı Aylin’ benim okuduğumda çok etkilendiğim bir kitaptı. Türkiye’de böyle kadınların yaşadığını bilmek bir kadın olarak hayat yönümü belirlerken beni çok etkilemişti. Bize verilen rollerin dışına çıkabilme cesareti gösterdiğimizde hayatın ne kadar güzel aktığına ben Aylin projesiyle şahit oldum. Müthiş bir ekip bir araya geldi. Seçkin Pirim’in yarattığı sanat ile seyirciyi başka bir dünyaya davet ediyoruz. ‘Oceanvs Orientalis’ liderliğindeki müzik ekibi oyun için müthiş müzikler yaptı. Kalben, Aylin Aslım, Öykü Aras, Ayşe Kulin müthiş şarkılar besteledi. Kostümleriyle, danslarıyla müzikleriyle gerçek bir şov.

‘Aylin’ karakterini siz nasıl görüyorsunuz?

Ben güçlü kadınların hikayelerini anlatmak için müthiş bir heyecan duyuyorum. Türk kadınlarından kendi gücünü keşfedenler, topluma örnek olanlar benim hikayelerini anlatmak için heyecan duyduklarım. Sabiha Gökçen, Aylin Radomisli, Füreyya gibi kadınların yetiştiği bir toplumda “Ben de yapabilirim” hissiyatı bana iyi geliyor. Aylin’in hayata karşı tutkusu, merakı ve ilgi duyduğu konuda yorgun düşene kadar çalışma motivasyonunu kendimde de görebiliyorum.

Proje üzerinde uzun zamandır uğraşıyorsunuz öyle değil mi?

Kitabın sahne haklarını almaya ne zaman karar verdiniz? ‘Adı Aylin’ çok sevdiğim bir roman olmasının yanında görkemli anlatımı dolayısıyla hep sahnede düşündüğüm de bir eserdi. Onu tiyatro sahnesine taşımaya karar verdikten sonra hemen harekete geçtim. Bir kadın oyuncu olarak, bu kadar güçlü bir kadının hikayesini sahneye taşırken, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğini almak benim için çok güzel bir teşvik oldu. Sonrasında ise bu kadar güzel bir ekibin bir araya gelmesi, herkesin benimle aynı heyecanı yaşamaya başlaması ve en sonunda da bu kadar görkemli bir kadronun ortaya çıkması hem bir oyuncu hem de bir yapımcı olarak beni çok motive etti.

Oyunun aynı zamanda yapımcısısınız da… Hem başrol hem yapımcılığı ayüstlenmek zor oldu mu?

Oyun provaları başlamadan kağıt üzerinde projeyi tamamlayıp provalar başladığında da sadece oyuncu rolümde olmaya çalışıyorum. Ancak farklı kimlikler beni besleyen bir durum. Ben kendimi tanıdıkça nelere yeteneğim var, hayattaki rollerim neler öğrendikçe iş hayatımdaki kimliklerim de daha belirgin olmaya başladı. Ben sanatın oyunculuk tarafından beslenen bir iş kadınıyım. Tam da buradan hareketle yenilikler sunarken de riski azaltarak ama heyecanımı hiç kaybetmeden ilerleyerek projeler üretiyorum.

Tiyatro her zaman zorlu iştir, pandemi ile çok daha zorlaştı şartlar. Böylesi zorlu bir dönemde, neden taşın altına elinizi koydunuz?

Ünlü bir oyuncu olmak elde bir proje varsa yoğun olarak çalışmak ancak geri kalan zamanda da rolünü beklemektir. Ben 15 yıllık oyunculuk deneyimimden sonra beklememeye ve harekete geçmeye karar verdim. Ajans Tuba’yı kurdum ve marka iş birlikleri, marka yönetimi gibi alanlarda iş yapmaya başladım. Uzun bir süre hem oyuncu hem ajans sahibi olarak şahane bir düzende çalıştım. Fakat bir noktadan sonra değişimin gelişerek yol almadığını ve yerimde saydığımı hissettim. Bu noktada ise neden kendi filmlerimi, oyunlarımı yapan bir prodüktör olmayayım diyerek ‘To Be House of Production’ yapım şirketimi kurdum ve ilk oyunum ‘İsimsiz Yıldız’ için kolları sıvadım. İki sezon süren bu oyun sayesinde tiyatro prodüktörü olmayı öğrendim. Meraklı yapım gereği her şeyi araştırıyorum. Benim dünyamda eğitim yalnızca okulda verilen bir şey değil. Ben ilgi duyduğum alanın öğrencisi olmaya, sıfırdan bir konuyu öğrenmeye çabalıyorum. Hayatta bir şeye kafayı takmak onu hallettikten sonra yenilerini bulmak lazım. Ben kafayı sürekli bir şeylere takan ve gereklerini yerine getirmek için çabalayan biriyim.

Uzayıp giden pandemi sürecinde üreticiliğiniz arttı mı?

Pandemi hepimiz için oldukça zorlu bir süreç oldu. Ancak bir yandan bu bilinmezlik hali tüm yorgunluğa rağmen yaratıcılığımızı da besledi. Oyunculuk benim için bir tutku ve bu tutkunun peşinden her koşulda gitmeye çalışıyorum. 4. tiyatro yapımcılığı tecrübemle şu an yürüdüğüm yoldan da çok eminim. Hayatımda kazandığım tüm paramı ve oyuncu olarak emeğimi tiyatroya yatırıyorum. Günün sonunda seyirciden gelen alkış ve duyduğumuz gurur her şeye değer.

Halihazırda ses getiren başka bir tiyatro çalışmanız daha var. Ve söyleşi için tarih belirleme sürecinden anladığım kadarıyla gerçekten boş bir dakikanız bile yok. Çok zorlamıyor mu bu süreç sizi?

Enerjim hep yüksektir ancak bu yoğun tempoda ister istemez zorlanıyorum. Her iki oyun için de ekipler aynı anda müsait olduğundan, “neden olmasın” diyerek kendimi tiyatroyla yatıp tiyatroyla kalktığım bir sürecin içinde buldum. Düzenli ve planlı ilerlediğim için aksaklık yaşamıyorum; tek handikap yoğunluk ve yorgunluk, ancak o da hem oyuncu arkadaşlarımın hem ekibin hem de seyircinin memnuniyetini gördüğüm anda geçiyor.

Kaynak URL