Sanat dünyası her zaman “sıradaki” demiştir

Merve YEDEKÇİ

İstanbul’dan Brooklyn’e uzanan sanat yolculuğunuzdan başlayalım…

İstanbul’da doğdum, büyüdüm. Sanata ilgi duymaya lise yıllarında başladım. Estetik ve güzele, renkleri kullanmaya ve bir şeyler yaratmaya ilgim kendimi bildim bileli vardı. Üniversiteyi İtalya’da okumayı, çok seyahat etmeyi istedim ve öyle de oldu. Daha sonra, yirmili yaşlarımın başında Milano’da moda, grafik tasarım ve sanat tarihi okudum ve orada grafik tasarım öğretmenim tarafından resim yapmaya teşvik edildim. Ardından İstanbul’da atölyemi açarak çalışmalarıma devam ettim. Atölyemi açtıktan sonra daha büyük ve daha çok sayıda eserler çıkarabildim ve ondan birkaç sene sonra da sergiler açmaya başladım. Birkaç sene önce de New York’a taşındım ve Brooklyn ve Upstate New York’taki atölyelerimde çalıştım. Hem orada hem de Türkiye’de işlerimi sergilemeye devam ettim. Farklı ülkelerde yaşamayı deneyimlemek ve bunun yansımaları hayatımın her evresinde çok önemliydi. Şimdilerde de New York ve İstanbul arasında yaşıyorum ve çalışmalarıma devam ediyorum. 2 Nisan’da açacağım ‘Muse and Memory’ başlıklı solo sergimin hazırlıkları içindeyim.

İlham kaynağınız nedir bu sergide?

Yaşamın kendisi, bütünü… Genellikle varoluşun doğası üzerine fikirlerden ve duygu durumlarından esinlenirim; zaman, aşk, neşe, yalnızlık, özgürlük, tüm bu duygular ve karşı iki uçta yaşanan ruh halleri… Manzaralardan, diğer insanlarla günlük karşılaşmalara, duygusal her türlü durum, özel ve nesnel öneme sahip her türlü an eserlerime konu olabilir. Doğam ve bana göre işin doğası gereği yaptığım her şey kişisel. İzlediklerim, okuduklarım, gördüklerim ve arada olan her şey beni besler.

‘Muse & Memory’ sergisinde bizleri neler bekliyor?

Sergi iki bölümden oluşuyor. ‘Memory’ bölümü benim için geçmişi, geçmişten bugüne taşınanı ve geçmiş, şimdiki zaman ve geleceği birbirinden ayıramayacağımız fikrini temsil ediyor. 2018 yazında Upstate New York’taki atölyemde çalışırken bir kutu Sennelier yumuşak pastel hediye gelmişti. Bir sabah kahvemi içerken genellikle yanımda taşıdığım el yapımı kâğıtlarımın üstüne birkaç çizim yaptım ve yumuşak pastelin hissiyatı hoşuma gitti. Hemen ardından mekânın alabildiğince büyük bir kanvası yere serip bu portremsi çizgiselliği kanvasa taşımak isteyerek yola çıktım.

Serginin çıkış noktası nedir peki?

Bu serginin çıkış noktası da bu büyük ölçekli kanvas üzerine yumuşak pastel kullanarak yaptığım soyut, portremsi, çizgisel işleri devam ettirme isteği oldu. Alışılmışın dışında ve zahmetli olan bu tekniğe tamimiyle deneysel bir şekilde başlamışken, farklı renk kombinasyonları ve farklı duygular yaratma isteğiyle devam ettirdim bu sergi için.‘Muse’ bölümü ise, sonrasında da bu işleri yaparken yaptığım minik bir sketçten doğdu. Belli belirsiz figürlerin şekil bulduğu, kâğıt üzerine yağlı boya eserlerden oluşuyor. Bu çalışmalar, benim otoportrelerim veya sevdiğim, karizmaları ile bana ilham veren insanların yansımaları, bir ya da nadiren birkaç yüzün özü olabilirler.

Çalışmalarınızda, renkler ile dinamik formlarda. Bunun nedeni nedir?

Mantıklı bir sebebi yok… Bu doğuştan gelen bir ilgi dolayısıyla doğamda var. Formlar, renkler ve dokular ile rasyonel açıklamadan uzaklaşıp daha derinden yankılanan duygusal haritaları ifade etmeye çalışıyorum. Resim yapmak bu anlamda bir tanımlama, bir yüzleşme benim için… Kendimi ifade etme şeklim.

Çağdaş sanatın yeni kuşak temsilcilerinden biri olarak, etkilendiğiniz akımlardan bahseder misiniz?

Soyut dışavurumculuk, Dadaizm, kübizm, minimalizim ilgimi çeker fakat akımdan ziyade değişik dönemlerin içlerinden seçtiğim sanatçıları incelerim. Picasso beni her zaman çok etkilemiştir. De Kooning, Joan Mitchell, Kline gibi Amerikan dışavurumcularına döne döne bakarım.

Son dönemlerin en popüler konusu NFT. Yeni nesil sanat mağazası haline gelen NFT hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sanat dünyası her zaman “sıradaki” demiş. Şu anda da farklı değil. Teknolojinin hayatlarımızın merkezi haline geldiği bir noktada sanat ile birleşmesi çok doğal…

 

Kaynak URL